Quantcast
Channel: Coşkun Çokyiğit
Viewing all 176 articles
Browse latest View live

Altın Koza'da Yarışacak Filmler Belli Oldu

$
0
0
Sinema dünyasının heyecanla beklediği Adana Büyükşehir Belediyesi 20. Uluslararası Altın Koza
Film Festivali kapsamında yapılacak, Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda yeralacak filmler belli oldu. Yarışmaya başvuru yapan 47 eserden, 12’si jüri önüne çıkmaya hak kazandı. ‘En İyi Film’ seçilecek eser, 350.000 TL’lik ödülün sahibi olacak. Adana Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Zihni Aldırmaz, bu yıl 16 – 22 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek 20. Uluslararası Altın Koza Film Festivali kapsamında yer alan ‘Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’na katılacak filmlerin belli olduğunu söyledi.
Zihni Aldırmaz, konuyla ilgili yaptığı açıklamada; “Adana Büyükşehir Belediyesi olarak bu yıl 20. düzenlediğimiz Altın Koza Film Festivali ile uzun yıllardır Türk Sineması’na destek sağlıyoruz. Böylelikle ülkemizin ve şehrimizin kültür sanat yaşamına da katkı vermiş oluyoruz. Bunun karşılığını yarışmamıza gelen başvurularla almış oluyoruz. Yarışmamıza yoğun ilgi gösteren sinema camiasına bir kez daha teşekkür ediyor, hepsine başarılar diliyorum” şeklinde konuştu.

Altın Koza’da yarışacak filmler
Çanakkale Yolun Sonu / Yönetmen: Mustafa Kemal Uzun
Daire / Yönetmen: Atıl İnaç
Eve Dönüş Sarıkamış 1915 / Yönetmen: Alphan Eşeli
Gözümün Nuru / Yönetmen: Hakkı Kurtuluş – Melik Saraçoğlu
Hadi Baba Gene Yap / Yönetmen: Emre Yalgın
Hayat Boyu / Yönetmen: Aslı Özge
Jin / Yönetmen: Reha Erdem
Köksüz / Yönetmen: Deniz Akçay Katıksız
Lal / Yönetmen: Semir Aslanyürek
Soğuk / Yönetmen: Uğur Yücel
Yarım Kalan Mucize / Yönetmen: Biket İlhan
Yozgat Blues / Yönetmen: Mahmut Fazıl Coşkun
SONUÇLAR 22 EYLÜL’DE BELLİ OLACAK
En İyi Film seçilecek eserin 350.000 TL’lik ödülün sahibi olacağı yarışmanın sonuçları 22 Eylül gecesi yapılacak Kapanış Töreni’nde belli olacak.

16 Eylül’de başlayacak Adana Büyükşehir Belediyesi Altın Koza Film Festivali’nde Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nın yanı sıra, Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması ve Akdeniz Ülkeleri Kısa Film Yarışması da düzenlenecek. Özel gösterimler, söyleşiler, sergiler ve atölye çalışmaları ise yine festival haftası boyunca sanatseverleri bekleyen diğer etkinlikler olacak.

Uluslararası Boğaziçi Film Festivali'nden Ahmet Uluçay'a Saygı

$
0
0
“Herkes film çekebilir” sloganıyla yola çıkan Uluslar arası Boğaziçi Film Festivali 14-30 Kasım tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek.  Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Derneği (TESİYAP) tarafından düzenlenen festival ödülleri ve tarih seçimleriyle de dikkat çekiyor.

Etik, estetik ve teknik bütünlüğe sahip filmlerin kabul edileceği festivalin yarışmalı bölümleri oldukça iddialı geçeceğe benziyor. Festivalin 50 bin lira değerindeki büyük ödülü, 30 Kasım 2009 yılında aramızdan ayrılan Türk sinemasının en özgün karakterlerinden yönetmen Ahmet Uluçay adına veriliyor.Festival yönetimi belirlenen ödüllerin ülke sinemasının yarını olarak görülen kısa filmlerin kalitesini artırmak ve kısa filmcilerin motivasyonunu yükseltmek amacıyla belirlediklerini ifade ediyor.

Tarihler Dikkat Çekiyor
14 Kasım 1914 hâkim sinema tarihi algısı içerisinde Türk sinemasının başlangıcı sayılıyor. ‘’ 30 Kasım 2009 ‘’ ise Ahmet ULUÇAY ’ın vefat tarihi. Bu iki önemli olaya öncelik vererek festival tarihini belirleyen festival ekibi, 100. yılını dolduran Türk Sinemasında yeni imkânlar ve yeni bakış açıları kazandırmayı hedeflediklerini belirtiyor.

TESİYAP başkanı Erdal Tuşunel “Bugünün kısa filmciliği sinemamızın yarını demektir, biz yarına yatırım yapıyoruz. Ülkemizde kısa film ve belgesel üretiminin endüstri içerisinde etkin şekilde yer alması film festivalleri dışında da kendisine mecralar bulabilmesi ana akım sinemamızın da geleceği demektir” şeklinde özetliyor.

Kısa Film Yapımına Büyük Destek

TESİYAP Kısa Film Fonunun yer aldığı bölüm ise kısa filmcilere önemli katkı sağlayacağa benziyor. Yapılacak çalışmalara destek amacıyla kurulan fon belgesel, animasyon ve kısa filmler arasından seçilen 20 filme 5 bin lira maddi katkıda bulunacak. Yapım Desteği bölümünde, sektörden ustalarla çalışma imkânı bulacak gençlerin üretimleri kendi içlerinde dayanışma ile yapabilmesi için gerekli fiziksel imkânlar oluşturulacağı ve bu filmlerin ana yarışmada değil kendi içlerinde yarışacağı  birinciye 25.000 tl ödül verileceği belirtiliyor.
Film yapımını ve Usta-Çırak ilişkisini teşvik eden bu fonun ileriki yıllarda uzun metraj filmleri destekleyecek bir niteliğe kavuşturulması festival yönetimin hedefleri arasında.

Onur Konuğu Ülke NİJER

Her yıl festival bünyesinde bir ülke onur konuğu olarak ağırlanacak. Kendi tarihsel ve kültürel coğrafyamızın sinemacılarıyla iletişimi artırmak, konuk ülke sinemasını ülkemizde tanıtmak ve kendi sinema dilimizi geliştirmede imkanlar aramak amacıyla gerçekleşecek bu etkinliğin bu yılki konukları Nijer’den olacak. Batı Afrika’nın sıcak ve güzel ülkesi Nijer’li sinemacılar özellikle etkileyici belgesel filmleriyle festivalin konukları olacak.

“Bana Aileni Anlat”

Küreselleşme söylemleriyle her geçen gün insan haysiyet ve onuru noktasında değerler yitimine uğrayan dünyada ve ülkemizde, ailenin bireysel ve toplumsal hayatımızdaki yerini öne çıkartan “Çok Kısa Filmler”in yarışacağı bu bölümde meraklı, amatör, profesyonel, 7’den 70’e herkesin katılabileceği tematik bir yarışma “Bana Aileni Anlat”. Yarışmaya katılacak filmlerin süresi en fazla beş dakika olarak belirlenmiş.

Festival yönetimi bu bölüme katılacak yapımlar için cep telefonuyla bile film yapılabilir diyor; “Günümüzde artık cep telefonları ile filmler çekilebilmekte ve en basit haliyle evimizdeki masaüstü bilgisayarındaki moviemaker isimli programla kurgulana bilmekte. İyi film için gerekli olan iyi fikirdir. Benim kayda değer bir fikrim var diyen herkes cep telefonuyla ya da fotoğraf makinesinin video kısmını kullanarak dahi bu filmleri kaydedip kurgulayabilir.” Ahmet Uluçay filmleri ve hayatı bu noktada önümüzde somut örnek olarak durmakta.

Hemen her yaş grubu kendi arasında yarışacak festivalin bu bölümü Aile Bakanlığı tarafından da destekleniyor.

'Bana Aileni Anlat'Çok Kısa Filmler Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Ödülleri
06-07 Yaş En İyi Çok Kısa Film Ödülü
HD Kamera
08-09 Yaş En İyi Çok Kısa Film Ödülü
HD Kamera
10-11 Yaş En İyi Çok Kısa Film Ödülü
HD Kamera
12-13 Yaş En İyi Çok Kısa Film Ödülü
HD Kamera
14 Yaş Üzeri En İyi Çok Kısa Film Ödülü
HD Kamera
Yarışma Ödülleri

Festival bünyesinde verilecek ödüller ve yarışmaya son müracaat tarihleri şu şekilde belirlenmiştir.

Yarışmaya son katılım tarihi 16 Eylül 2013

ÖDÜLLER

AHMET ULUÇAY BÜYÜK ÖDÜLÜ
50.000 TL
İYİ KISA FİLM ÖDÜLÜ      
25.000 TL
EN İYİ BELGESEL FİLM ÖDÜLÜ                    
25.000 TL
EN İYİ ANİMASYON ÖDÜLÜ
25.000 TL
İZLEYİCİ ÖDÜLÜ 
10.000 TL
EN İYİ SENARYO ÖDÜLLERİ 
5.000 TL
EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ ÖDÜLÜ
5.000 TL
EN İYİ OYUNCU ÖDÜLÜ 
5.000 TL
EN İYİ KURGU ÖDÜLÜ 
5.000 TL

Akademik Çalıştaylar

2014 yılında 100. yılına girecek Türk sineması Akademik alanda yapılacak çalıştaylarla ülke gündemine taşınacak. Boğaziçi Film Festivali Akademik Kurulu kısa, orta ve uzun vadede bir programa sahip olduklarını ve ilk üç yıllık kısa vadeli programlarında ülkemizde “sinema nedir” tartışmasını sinemacılarımızın gündemine taşımayı planladıklarını belirtiyor. Akademik Kurul etkinliklerini çalıştay, seminer ve tartışmalı konferanslar şeklinde formatlanmıştır.

Atöyle Çalışmaları

Sektörümüzün alanında uzman ve önde gelen isimleriyle; senaryo, yapım, yönetim, kurgu, ses, post-prodüksiyon, film eleştirmenliği başlıkları altında atölye çalışmaları düzenlenerek amatör kısa filmcilerin profesyonel yaklaşımla tanışmalarını sağlayacak etkinlikler gerçekleşecek.

Uluslararası Boğaziçi Kısa Film Festival katılmak ve bölümler hakkında daha geniş bilgi almak için www.bogazicifilmfestivali.comadresinden ya da 0212 247 39 02/0212 247 39 12 numaralı telefonlardan ulaşabilirsiniz. Vebilgi@bogazicifilmfestivali.comadresinden irtibata geçebilirsiniz. 


Twitter sayfamız için :         https://twitter.com/bogazicifilmfes

46. SİYAD ÖDÜL TÖRENİ 20 OCAK 2014 PAZARTESİ GECESİ

$
0
0
Sinema Yazarları Derneği-SİYAD’ın 46. kez gerçekleştireceği geleneksel ödül töreni 20 Ocak 2014 Pazartesi gecesi saat 19.30’da İstanbul-Harbiye’deki Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda başlayacak. Başarılı oyuncu Ceyda Düvenci tarafından sunulacak ödül töreni D-Smart’ın 20. Kanal’ında HD kalitesiyle canlı yayınlanacak. D-Smart, hayata geçirilen işbirliğiyle SİYAD Ödül Töreni’nin bu yıl da yayın sponsoru oldu. SİYAD’ın Ceyda Düvenci ile bu dördüncü buluşması. Düvenci 2006, 2007 ve 2012 yıllarında da SİYAD’ın ödül töreninin sunumunu üstlenmişti.

Törende, SİYAD’ın 93 üyesinin 2013 yılında sinema salonlarında en az yedi gün ticari gösterime girmiş yerli ve yabancı filmler arasında yapacağı iki turlu değerlendirme sonucunda belirlenecek “en iyiler” açıklanacak.

Yerli yapımlar kategorisinde en iyi film, yönetim, senaryo, müzik, görüntü yönetimi, sanat yönetimi, kurgu dalları, kadın oyuncu performansı, yardımcı kadın oyuncu performansı, erkek oyuncu performansı, yardımcı erkek oyuncu performansı ile toplam 11 ana dalda verilecek SİYAD Ödülleri,1997 yılından itibaren sahiplerine törenle takdim ediliyor. Gecede 2013 yılının en iyi yabancı filmi de belirlenmiş olacak.

11 ana dalın yanı sıra en iyi belgesel film ve en iyi kısa film de SİYAD heykelciğiyle ödüllendirilecek.

Değerlendirme dahilinde olan filmlerin künyelerinde herhangi bir nedenle adı yer alan SİYAD üyeleri, yönetmelik gereği seçimlere katılamıyor.

Son dönemde yıldızı parlayan genç sanatçılarımızdan Karsu’nun mini konser vereceği ödül töreninde Türk sinemasına emeği geçmiş usta sanatçı ve emekçilerine de her yıl olduğu gibi özel ödüller takdim edilecek.

Bu yıl SİYAD’dan Onur Ödülü alacak sanatçılar, sinema ve tiyatro oyuncusu-çevirmen Serra Yılmaz; yönetmen ve senaryo yazarı Ali Özgentürk; senaryo yazarı, sinema ve tiyatro oyuncusu Macit Koper olacak.

SİYAD’ın Emek Ödülü yayıncı, tasarımcı, fotoğraf sanatçısı ve sinemamızın unutulmaz afişlerine imza atmış olan Erol Ağakay’a verilecek.

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Şişli Belediyesi ve Garanti Bankası’nın ana destekçisi olduğu SİYAD ödülleri Türkiye’nin en uzun soluklu ve kesintisiz düzenlenen sinema ödüllerinden biri niteliğinde…

Saygılarımızla,
SİYAD Basınla İlişkiler Kurulu
Ayrıntılı bilgi için: info@siyad.org  http://www.siyad.org

Bu yılki Filmekimi, Eylül’de başlayacak

$
0
0
Filmekimi afişi
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 12. İstanbul’da 28 Eylül-6 Ekim tarihlerinde düzenlenecek Filmekimi, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sinema keyfini Ekim ayı boyunca Türkiye’nin farklı kentlerine taşıyacak.  Filmekimi, on ikinci yılında yine parlak yapımlar, usta yönetmenlerin dünyanın belli başlı festivallerinde gösterilmiş, ödüller kazanmış son yapıtlarının da aralarında bulunduğu 40’a yakın film izleyicilerin karşısına çıkacak. Zengin programıyla Filmekimi, 28 Eylül-6 Ekim tarihlerinde, İstanbul’da 9 gün boyunca izleyicilerle buluşacak. İlk kez düzenlendiği 2002 yılından bu yana İstanbullu sinemaseverlerden büyük ilgi gören Filmekimi, geçen yıl 47 bin izleyiciyle buluşmuş, salonlardaki doluluk oranı %99’a ulaşmıştı. Filmekimi, sekiz yıl boyunca İstanbul’un eşsiz sinemalarından tarihi Emek Sineması’nda gerçekleştirilmişti.

Filmekimi bu yıl da Türkiye’nin dört bir köşesini geziyor

12. Filmekimi sinemanın en iyi ve en güncel örneklerini sadece İstanbul’a değil, Türkiye’nin farklı noktalarına da eriştirme hedefini bu yıl daha da geliştiriyor. Geçen yıl İstanbul sınırlarını aşarak altı şehirde daha sinemaseverlere ulaşan Filmekimi, bu yıl Bursa, İzmir, Diyarbakır, Gaziantep, Trabzon, Ankara ve Batman’da düzenlenecek.

İstanbul dışındaki kentlerde, 12. Filmekimi programındaki filmlerin yanı sıra nisan ayında yapılan 32. İstanbul Film Festivali'nde Ulusal Yarışma Altın Lale En İyi Film Ödülü’nü kazanan Onur Ünlü’nün Sen Aydınlatırsın Geceyi adlı filmi ile FACE İnsan Hakları Yarışması’nda Özel Mansiyon kazanan, Danis Tanovic’in yönettiği Epizoda U Zıvotu Beraca Zeljeza / Bir Hurdacının Hayatı gösterilecek. Filmekimi kapsamında bu yıl Avrupa Birliği MEDIA programının desteği ve Saraybosna, Sofya ve Transilvanya Film Festivalleri’nin işbirliğiyle İstanbul dışında yapılacak Filmekimi gösterimlerinin tarihleri şöyle:
• 28-30 Eylül Bursa
• 4-6 Ekim İzmir
• 11-13 Ekim Trabzon ve Ankara
• 25-27 Ekim Gaziantep ve Diyarbakır
• 28-30 Ekim Batman

Filmekimi biletleri ne zaman, nerede?
Filmekimi biletleri, İstanbul için 21 Eylül Cumartesi saat 10.30’dan itibaren: Biletix satış noktaları, Biletix web sitesi (www.biletix.com), Biletix çağrı merkezi (0216 556 98 00, 11.00’den itibaren) ve Atlas ve Beyoğlu sinemaları gişelerinden satışa sunulacak.
Filmekimi’nde hafta içi gündüz seansları (11.00, 13.30, 16.00) sadece 5 TL. Haftaiçi 19.00 ve 21.30 seansları ile hafta sonu tüm seanslar tam 15, indirimli 10 TL.
Lale üyeleri bu yıl da biletlerini %25'e varan indirimlerle öncelikli olarak alabilecekler. Lale üyeleri için ön satış günleri; Siyah Lale üyeleri için 18 Eylül’de, Beyaz, Kırmızı ve Sarı Lale üyeleri için 19 ve 20 Eylül’de gerçekleşecek.
Filmekimi gösterim saatleri, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve 21.30.

Filmekimi’nin medya sponsorluğunu CNBC-e, Radyo Eksen ve Radikal üstleniyor.
Filmekimi’nin afişlerini ve tanıtım kampanyasını ise bu yıl da Alametifarika gerçekleştirdi.
Filmekimi programından seçmeler

•             Gloria / Sebastián Lelio

Berlin Film Festivali'nde başrol oyuncusu Paulina Garcia'ya En İyi Kadın Oyuncu dalında Gümüş Ayı kazandıran Gloria,  toplumun dayattığı kural ve baskıları hiçe sayarak kendi hayatını yaşamayı seçen 58 yaşında bir kadının aşk ve mutluluk arayışını anlatıyor. Yapımcılığını Oscar'a aday gösterilen No filminin yönetmeni Pablo Larrain'in yaptığı Gloria'nın yönetmeni Sebastian Lelio, Nisan ayındaki İstanbul Film Festival'inde Altın Lale Uluslararası Yarışma'nın jürisinde yer almıştı.

•             Le Passé / The Past / Asghar Farhadi

İranlı yönetmen Asghar Farhadi'nin geçen yıl Yabancı Dilde En İyi Film Oscar'ına layık görülen Bir Ayrılık filminin başarısını takip eden The Past, Mayıs ayında Cannes Film Festivali'nde ilk gösterimini gerçekleştirdi ve Artist filminden hatırladığımız Berenice Bejo'ya En İyi Kadın Oyuncu ödülünü getirdi. Yine bir aileyi mercek altına alan film, Fransız eşi Marie'den boşanma işlemlerini tamamlamak üzere, dört yıllık bir ayrılığın ardından Tahran'dan Paris'e gelen Ahmet'i ve Marie ile yeni sevgilisi Samir'i izliyor. Asghar Farhadi'nin ülkesi dışında çektiği ilk film olan The Past, duygusal gerilimi eksik olmayan, sürükleyici diyaloglarıyla hem ilginç hem de çetrefil bir aile dramı. Filmde Berenice Bejo'ya Un Prophet / Yeraltı Peygamberi filminin başrolünde yıldızı parlayan Tahar Rahim eşlik ediyor.

• 
            Only Lovers Left Alive / Jim Jarmusch

Cannes'da ilk gösterimini yapan Only Lovers Left Alive hem eleştirmenler hem de izleyiciler tarafından Dead Man / Ölü Adam'dan bu yana Jim Jarmusch'un çektiği en iyi film olarak harika övgüler aldı. Detroit ile Tanca şehirleri arasında ve sadece gece saatlerinde geçen filmini Jarmusch “gizli vampir bir aşk hikâyesi” olarak tanımlıyor. Jarmusch'tan beklendiği üzere fetişlerle dolu bu çağdaş romantik dram, yüzyıllardır birlikte olan Adem ve Havva adında bir vampir çifti izliyor. Filmin oyuncu kadrosu da en az öyküsü kadar ilgi çekici: Tilda Swinton, Tom Hiddleston, Mia Wasikowska, Anton Yelchin ve Jeffrey Wright'a John Hurt de eşlik ediyor. Jim Jarmusch'un bir önceki filmi The Limits of Control / Kontrolün Limitleri, 2009 İstanbul Film Festivali'nde gösterilmişti.

•             The Dance of Reality / La Danza de la Realidad / Alejandro Jodorowsky

Bu film, 1970'lerde Fando ve Lis ile El Topo gibi metafizik tripleri pop art ve dini metaforlarla birleştirdiği filmleriyle yeraltı sanat dünyasının ve uluslararası karşı kültür hareketinin süperstarı olan Alejandro Jodorowsky'nin "derin geçmişi"üzerine bir zihin egzersizi. Jodorowsky'nin kendi sözleriyle "The Dance of Reality, benim otobiyografik romanımın bir uyarlaması, kendi sinemamın bir rönesansı.  Bana kalırsa bu film, zihinsel bir atom bombası gibi. Kendimi yeniden keşfetmek için çocukluğumun dibine iniyorum, büyüdüğüm yere geri dönüyorum." 23 yıllık bir aradan sonra sinemaya geri dönen yönetmenin bu son filmi, Jodorowsky'nin Dune'u adlı, Dune'u David Lynch'ten önce çekemeyişini anlattığı belgeseliyle birlikte ilk kez Cannes'da gösterildi. Jodorowsky'nin 1929'da doğduğu kasaba olan Tocopilla'da çekilen filmde Jodorowsky'nin üç oğlu da rol alıyor.

•             Jeune & Jolie / Young & Beutiful / François Ozon

En son İstanbul Film Festivali'nde ve ardından vizyonda izlediğimiz Evde ile formunu hiç kaybetmediğine tanık olduğumuz François Ozon, Mayıs ayında Cannes Film Festivali'nde prömiyerini gerçekleştiren Young & Beautiful ile Altın Palmiye için yarıştı. “4 mevsim ve 4 şarkı boyunca 17 yaşındaki bir kızın çağdaş portresi” olarak tanımladığı son filminde Ozon, Buñuel'in meşhur Gündüz Güzeli filmini çağrıştıran bir öyküyü ele alıyor ve cinsel uyanışını bir fahişe olarak yaşamayı tercih eden bir genç kızın bir yıllık değişim sürecini mercek altına alıyor. 

•             The Congress / Ari Folman

Cannes Film Festivali'nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünün açılış filmi olan The Congress, Stanislaw Lem'in kült bilimkurgu romanı Gelecekbilim Kongresi'nin serbest bir uyarlaması. Filmin yönetmeni ise Beşir'le Vals adlı muhteşem canlandırma filmiyle Oscar'a aday gösterilen Ari Folman. Hem gerçekçi hem fantezi bir canlandırma olan filmin başrolündeki Robin Wright, kendini oynuyor. Wright'a büyük bir yapım stüdyosu tarafından sinemasal benliğini satması telif edilir. Stüdyo, Wright'ı dijital olarak tarayacak, görüntüsünü herhangi bir kısıtlama olmadan her türlü Hollywood yapımında kullanma hakkına sahip olacaktır; böylece Wright hem çok para kazanacak hem de 20 yıl boyunca ekranlarda hep genç kalacaktır. The Congress, sözleşmesinin bitişinin ardından Robin Wright'ın geleceğin sinema dünyasına dönüşünü izliyor. Filmin oyuncu kadrosunda Robin Wright'a Harvey Keitel, Paul Giamatti ve Jon Hamm eşlik ediyor.


•             Aint Them Bodies Saints / David Lowery

David Lowery'nin, ilk gösterimini Sundance'te, uluslararası gösterimini de Cannes'da Eleştirmenler Haftası'nda yapan duygusal Western'i, aşk, trajik olaylar ve zorunluluklarla birbirine bağlanan bir çiftin huzur arayışını anlatıyor. 1970'lerde Teksas'ta geçen, silahlar, tehditler ve ihanetle dolu bu şiirsel filmin kahramanları, işledikleri suçlar boylarını aşan, birbirlerine delicesine âşık genç çift Bob ve Ruth. Dağlarda kanun adamlarıyla girdikleri çatışmada yakalanan Ruth bir polisi vurmasına rağmen suçu Bob üstlenir. Dört yıl sonra Bob hapishaneden kaçar ve o hapisteyken doğan kızıyla Ruth'u aramaya koyulur. Filmin parlak oyuncu kadrosunda Ejderha Dövmeli Kız ve en son Side Effects filmlerinden tanıdığımız Rooney Mara ile Casey Affleck yer alıyor.

•             Blue Is The Warmest Colour / La Vie d'Adèle (Chapitres 1&2) / Abdellatif Kechiche


Mavi renge bambaşka bir anlam yükleyen Abdellatif Kechiche'in son filmi, ilk kez gösterildiği Cannes Film Festivali'nde hem eleştirmenler hem de izleyiciler tarafından büyük ilgi görerek festivalin büyük ödülü Altın Palmiye’yi kazandı. Başkanlığını Steven Spielberg'in yürüttüğü jüri, yönetmen Abdellatif Kechiche'le birlikte başrol oyuncuları Adele Exarchopoulos ile Lea Seydoux'yu da Altın Palmiye'ye layık gördü. Cinselliğe çekincesiz yaklaşımı ve gerçekçiliğiyle sansür ve sanat tartışmalarına yol açan Blue Is the Warmest Color, iki genç kızın yıllara yayılan birliktelikleri üzerinden yaşamı ve aşkı sorguluyor. Film, Julie Maroh’nun Le bleu est une couleur chaude adlı romanından sinemaya uyarlandı. Yönetmen Kechiche'in 2008'de Balıklı Bulgur, 2011'de ise Siyah Venüs adlı filmleri İstanbul Film Festivali'nde gösterilmişti.

46. SİYAD ÖDÜLLERİ ADAYLARI BELLİ OLDU

$
0
0
Sinema Yazarları Derneği - 46. SİYAD Ödülleri'nin bu yılki adayları, üyelerin oylarıyla belirlendi. 46. SİYAD Ödülleri'nde yıl boyu gösterime giren 86 filmden 12'si çeşitli dallarda adaylık kazandı. Bu yılın öne çıkan filmleri 9 daldaki adaylığıyla KELEBEĞİN RÜYASI ve 8 daldaki adaylıklarıyla ZERRE oldu. Bu filmleri, 8 daldaki adaylığıyla SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ ve 7'şer daldaki adaylıklarıyla YOZGAT BLUES ile JİN izliyor.
Bu yıl ayrıca oyunculuk dalında da ilginç bir çekişme yaşanıyor. En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında ERCAN KESAL ve TANSU BİÇER iki ayrı filmdeki performanslarıyla (YOZGAT BLUES ve KÜF) 2'şer adaylık elde etti.
SİYAD üyelerinin iki turlu elektronik oylaması sonucunda ödüller, 20 Ocak 2014'te Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda gerçekleştirilecek gecede sahiplerini bulacak. Başarılı oyuncu Ceyda Düvenci'nin sunacağı tören, D-Smart’ın 20. Kanal’ında HD kalitesiyle naklen yayınlanacak.


46. SİYAD Ödülleri adaylıkları şöyle:

EN İYİ FİLM
JİN / (Atlantik Film, Mars Entertainment Group, İmaj Yapım, Bredok Film Production)
KELEBEĞİN RÜYASI / (BKM Film)
SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ / (Eflatun Film)
YOZGAT BLUES /(Hokus Focus Film, Arden Film)
ZERRE / (Kule Film)

EN İYİ YÖNETİM
ERDEM TEPEGÖZ (ZERRE)
MAHMUT FAZIL COŞKUN(YOZGAT BLUES)
ONUR ÜNLÜ (SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ)
REHA ERDEM (JİN)
YILMAZ ERDOĞAN (KELEBEĞİN RÜYASI)

MAHMUT TALİ ÖNGÖREN EN İYİ SENARYO
ERDEM TEPEGÖZ (ZERRE)
MAHMUT FAZIL COŞKUN- TARIK TUFAN (YOZGAT BLUES)
ONUR ÜNLÜ (SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ)
REHA ERDEM (JİN)
YILMAZ ERDOĞAN (KELEBEĞİN RÜYASI)

CAHİDE SONKU EN İYİ KADIN OYUNCU PERFORMANSI
DEFNE HALMAN (HAYATBOYU)
DEMET EVGAR (SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ)
DENİZ HASGÜLER (JİN)
JALE ARIKAN (ZERRE)
SANEM ÖGE (ŞİMDİKİ ZAMAN)

EN İYİ ERKEK OYUNCU PERFORMANSI
ALİ ATAY (SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ)
ERCAN KESAL (KÜF)
ERCAN KESAL (YOZGAT BLUES)
KIVANÇ TATLITUĞ (KELEBEĞİN RÜYASI)
SERDAR ORÇİN (EVE DÖNÜŞ: SARIKAMIŞ 1915)

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU PERFORMANSI
DAMLA SÖNMEZ (SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ)
FARAH ZEYNEP ABDULLAH(KELEBEĞİN RÜYASI)
ÖZAY FECHT (ZERRE)
RÜÇHAN ÇALIŞKUR (ZERRE)
ŞENAY AYDIN (ŞİMDİKİ ZAMAN)

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU PERFORMANSI
MUSTAFA UZUNYILMAZ (MERYEM)
NADİR SARIBACAK (YOZGAT BLUES)
RASİM ÖZTEKİN (DÜĞÜN DERNEK)
TANSU BİÇER (KÜF)
TANSU BİÇER (YOZGAT BLUES)

EN İYİ KURGU
ALİ AGA (GÖZÜMÜN NURU)
BORA GÖKŞİNGÖL (KELEBEĞİN RÜYASI)
ÇİÇEK KAHRAMAN (YOZGAT BLUES)
MESUT ULUTAŞ (ZERRE) 
REHA ERDEM (JİN)

EN İYİ MÜZİK
EMRAH AĞDAN (ZERRE)
HILDUR GUGNADOTTIR (JİN)
MIHALY VIG (EVE DÖNÜŞ: SARIKAMIŞ 1915)
RAHMAN ALTIN (KELEBEĞİN RÜYASI)
YOUKI YAMAMATO (MERYEM)

EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ
EMRE ERKMEN (HAYATBOYU)
FLORENT HERRY (JİN)
GÖKHAN TİRYAKİ (KELEBEĞİN RÜYASI)
HAYK KIRAKOSYAN (EVE DÖNÜŞ: SARIKAMIŞ 1915)
VEDAT ÖZDEMİR (SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ)

EN İYİ SANAT YÖNETİMİ
HAKAN YARKIN (KELEBEĞİN RÜYASI)
HÜSAMETTİN DEMİRCİ (SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ)
OSMAN ÖZCAN (YOZGAT BLUES)
TORA AGHABAYOVA (ZERRE)
TURAL POLAT (EVE DÖNÜŞ: SARIKAMIŞ 1915)

EN İYİ BELGESEL FİLM
BABAM, DEVRİM VE BEN(Yönetmen: UFUK EMİROĞLU)
MUSTAFA'NIN YAŞAM ZİNCİRİ(Yönetmen: DOĞU AKINCI)
OT (Yönetmen: CANER CANERİK)
SAROYAN ÜLKESİ (Yönetmen: LUSİN DİNK)
TEK BAŞINA DANS (Yönetmen: BIENE PİLAVCI)

EN İYİ KISA FİLM
BASKIN (Yönetmen: CAN EVRENOL)
EMMAPORATION (Yönetmen: ALP GİRAY TABAKOĞLU)
NERDESİN? (Yönetmen: FATİH KIZILGÖK)
TORNİSTAN (Yönetmen: AYCE KARTAL)
YAŞAM MERKEZİ (Yönetmen: ÖMER GÜNÜVAR)

*Filmler ve sanatçılar ad sırasına göre alfabetik olarak sıralanmıştır.

Haber Kaynağı: www.siyad.org

İSMAİL GÜNEŞ: Sinema Sektörü Yeni Yasayı Bekliyor!

$
0
0
SİNEBİR (Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği) Başkanı yönetmen İsmail Güneş, sinema sektörünü yakından ilgilendiren yeni sinema kanunu tasarısı hakkında görüşlerini açıkladı. Güneş, sektöre bugüne kadar bakanlıkça verilen desteğin zaten sektörden kesilen paralarla yapıldığını, verilenr miktar kadar bir desteğin devletçe ikame edilmesi durumunda fevkalade şeyler olacağını belirtti. 

"Bugüne kadar verilen 25 milyon liralık destek sektörümüzü kanatlandırdı ama sinemamızın uçabilmesi ve dünyanın en güçlü sektörleri karşısında dik durabilmesi için mutlaka artı 25 milyon lire dehe destek görmesi gerektiğini düşünüyorum.'

İsmail Güneş, bugüne kadar yürürlükte olan sinema yasasının zaman içinde miadını doldurduğunu ve mutlaka yenilenmesi gerektiğini de belirtti.

Sayfayı görebilmek için tıklayınız 

http://www.istanbulegazete.com/default.aspx?Sayfa=2&t=21.01.2014

ABD'nin Gölge Ajan'ı Ruslara Kök Söktürüyor

$
0
0
Tom Clancy'nin yazdığı "Jack Ryan: Gölge Ajan", savaş kahramanıyken Wall Street'de yönetici olarak çalışmaya başlayan Ryan'ın Rus mali teröristlerine karşı verdiği mücadeleyi anlatan bir aksiyon gerilim filmi... Ryan, arkadaşlarının ve onu sevenlerinin gözünde sıradan bir New Yorklu yöneticidir. Ama aynı zamanda global verileri işleyen, eğitimli ve zeki birdir. CIA için çalışmaktadır. ABD ekonomisini çökertmek ve global kargaşa çıkartmak için yapılmış bir fesadı fark eder. Komployu durduracak yeteneklere sahip tek kişi de yine Ryan'ın kendisidir. Artık sahaya sürülmüş, şüphe, aldatma ve kıyıcı güçle büyüyen o karanlık dünyaya itilmiştir. Moskova’da CIA yöneticisi olan Harper (Kevin Costner),  olup bitenden habersiz bir romantik olan nişanlısı Cathy (Keira Knightley) ile komployu kuran zeki Rus (Kenneth Branagh) arasında ölümüne bir kovalamaca başlar. Kimsenin güvenilir olmadığı bir dünyada ülkesini kurtarmak için mücadele vermektedir. Milyonların kaderi başarıp başaramayacağına bağlıdır. Olaylar giderek çığırından çıkar. Ryan ABD'de patlatılarak panik yaratacak bombalama eylemini ve ekonomiye çökertecek dolar operasyonunu herkesten bir adım öne geçerek durdurmak zorundadır.

Gelelim çözümlememize: Hollywood sinemasının bayatlamış kalıplarını kullanan ve hiçbir yenilikçi tarafı bulunmayan Jack Ryan: Gölge Ajan, hafta sonu patlamış mısır yiyerek seyredilecek filmlerden. Konu tahmin edilebilir ve sonu daha başından belli olduğu için "Ne olacak?" diye merak etmek yerine devamlılık ve mantık hatalarını bulmaya çalışanların daha fazla eğlenebileceğini düşünüyorum. Mesela Ryan, ABD'den Rusya'ya gelip bir otel odasında dev gibi bir zenciyi öldürdükten, bir tam gün boyunca hiç uyumadan kaçıp kovalamaca içine girdikten sonra yeniden uçağa binip Rusya'dan Amerikaya döner… Ülkesindeki Rus ajanlarını bertaraf eder. Tabii seyirci de "Bu senarist, jet lag diye bir kavram duymamış mı?" diye kahkahalarla güler!

FİLMİN CİDDİ TARAFLARI
Filmin ciddi tarafı ise şu: Hollywood, Kızıl Rusya'nın yerini renksiz Rusya'nın almasıyla "Soğuk Savaş"ın travmatik ve gri dünyasında kamera gezdirmeye neredeyse ara vermişti. Rusya'nın yeniden güçlenip dünya politikalarına Amerika ve Avrupa’nın çıkarları hilafına itirazlar koymaya başlamasından sonra yeniden eski konularına dönmeye başladı. Ancak bu yeni savaş artık eskisi gibi üçüncü ülkelerde değil, (Türkiye'ye füze konuşlandırılmasını ve ardından yaşanan "Küba Krizini" hatırlayın… James Bond’un İstanbul dâhil dünyanın bütün merkezlerinde at koşturmasını hatırlayın… Son dönem Hollywood sinemasının Orta Doğu ve Afganistan ve biraz da Çin’de kamera gezdirdiğini hatırlayın…) doğrudan ilgili ülkelerin evlerinde yaşanmaya başladı. İlerleyen zamanlarda Jack Ryan: Gölge Ajan çapsızlığında değil, daha ciddi yapımlarda yenidünya düzeni için birbirini yiyen ülkelerin gözü kara ajanlarının filmlerini izleyeceğiz gibi görünüyor. Ve tabii bir filmi çok çok ciddiye alırsak, sadece Hollywood’un değil sıradan Amerikalıların da şuuraltına yerleşmiş Kızıl Rusya korkusunun yeniden filizlendiğine bile ihtimal verebiliriz.  


SAYFAYI BÜTÜN GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN!




Eyvah Eyvah Masumiyetini Kaybetmesin

$
0
0
Hüseyin, Eyvah Evyah'da bir yandan babasını
ararken diğer yandan deliler gibi sevdiği Müjgan’a kavuşmak için çeşitli yollar denemişti. Bir sonraki filmde ise Müjgan ile evlenerek bahtiyar olmuştu. Eyvah Eyvah 3’de ise bir baba ve aile reisi olarak ekonomik zorluklar yaşamaya başlayan Hüseyin elinde olmadan yeniden belalara bulaşıyor ve seyircisine yine güldüren bir macera anlatıyor. 

Filmin entrikası gerçeklerden yola çıkılarak kurulmuş: Taşra şehirlerinin ve kasaba belediyeciliğinin baş belası festivaller… Bu işi organize edenlerin bir kısmı hemen her meslek dalında olduğu gibi sahtekârdır, üçkâğıtçıdır.

Ata Demirer, ilk iki filmde olduğu gibi Hüseyin Badem karakterini Turist Ömer, Cilalı İbo gibi Türk sinemasının unutulmazları arasına girmiş karakterler katına yükseltmek için çabasını sürdürüyor. Filmin diğer kadroları için bunu söylemeye imkân yok. Hemen herkes bu üçüncü filmde uzun dizilerden sonra yorulmuş ekiplerin performans düşüklüğünü sergiliyor. Demet Akbağ. Firuzan Abla rolündeki oyununa hiçbir yenilik getirmemiş. 

Firuzan’ın büyük aşkı İspanyol’un bilinmeyen karısı Mersedes olarak filme sokulan Serra Yılmaz ise sinema çevrelerinde entel eleştirileri elinde tutan bazı kesimlere selam çakmak adına konmuş gibi… Filmin ana ekseninde asıl kırılma ise ilk hikâyede bize sunulan masumiyet, sevgi, hayata ve siyasete bigâne kalmanın yerine aktüel siyasete laf sokuşturma çabasının alması olmuş. Benden söylemesi, çekilen film doğrudan politik bir mizah öyküsü ve politik sinemanın bir ürünü değil ise o siyasi heccavlık komediyi bozar!

SAYFAYI BÜTÜN OLARAK GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ


Jale Arıkan: Ödüllendirilmek çok hoş!

$
0
0
-Zerre, sizin için ifade ediyor?
Çalıştığım çok önemli bir film olarak filmografime eklendi. Filme başlarken bütün bu ödül trafiğinde ciddi bir yer edineceğini tabii ki bilemiyordum. Zaten bir filmde oynarken ödülleri düşünerek oynamazsınız. Ben Zerre’yi daha proje halinde çok sevmiştim. Zeynep karakterini çok gerçekçi bulmuştum. Bir kadının hayat mücadelesi içinde özünden sapmadan ayakta kalabilme kavgası vermesi çok dokunaklıydı. Öykü içinde, Zeynep karakteri oyuncuya zengin imkânlar sunuyordu ve ben bu imkânları değerlendirdim. Kendime göre yeni şeyler denemek istiyordum. Her projede değişik şeyler deneyerek kendinizi geliştiriyorsunuz.

-Ödüllerden sonra nasıl bir fikre vardınız?
Çok mutluyum. Ödüller iş hayatı ve çalışmalarımı motive ediyor. Ödül oyunculuğu besleyen bir iltifat. Zerre’yi çekip bitirdikten sonra bir hisse kapıldım. Demek ki bazı şeyler iyi oldu, ben de becerebildim. Hislerim doğru çıktı ve bu şekildi takdir edildim.

-Yeni projeler?
Bir diziye başladım. Bunun çekimleri sürüyor. Şubatta başlayacak. Her Sevda Bir Veda. Tomris Giritlioğlu yönetiyor.

-Buradaki karakterin?
Şimdi açıklayamam.

-Zeynep karakterine yakın mı? 
Hiç alakası yok. Bu da çok iyi bir karakter. Başka bir dünyanın kadını. Hayat öyküsü başka, giyimi kuşamı başka, dünya algısı farklı, geçmişi farklı.

-Sinemada neye ulaşmak istiyorsun?

Ödüllendirmek çok hoş. İnsanların seni gördüğünü, anladığını anlıyorsun ve çok seviniyorsun. Böylece bunu alıp setlere gidip yeni maceralara giriyorum sinemada. Daha ileriye, derinlere gitmeye çalışıyorum. 

SAYFANIN BÜTÜNÜNÜ GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN!

Abdurrahman Şen: İstanbul İçin Ne Yapsak Azdır

$
0
0
Yeni İstanbul Gazetesi bana sayfalarını açtığında ilk röportaj yaptığım kişilerden biri de İBB Kültür Daire Başkanı Abdurrahman Şen oldu. Şen ile hem gazetecilikten hem sde gönülden dostluğumuz var. Onun Türk basınında ve sinemadaki çabalarına daime takdirle izledim. Hala da aynı çabayı bulunduğu makamda yerine getiriyor. 

Abdurrahman Şen, Kültür Bakanlığı için hazırladığı Sinemamızda Yeni Arayışlar kitabına bir makale vermem için beni de teşvik etmişti. Türkiye'de telife saygı gösteren ender insanlardan biri olarak hem eserden bir adet bana hediye etmiş hem de bu kısa ama emek isteyen makalem için dolgun bir telif ödemişti. Çıkarttığı diğer dergilere de pek çok defa yazı istediğini hatırlıyorum. 

Başarılı bir meslek hayatı olan Abdurrahman Şen'e bir vefa borcu için mi sorular sordum? Hayır! Tam tersine İstanbul adına İstanbul adı ile yayınlanan tek gazete olan Yeni İstanbul için Abdurrahman Şen'den daha iyi bir kişi kim olabilirdi ki? Bu röportajı tam sayfa olarak görebilmek için aşağıdaki linki tıklamanız yeterli olacaktır:




Para Avcısı Oscar'ı Avlayabilecek mi?

$
0
0

Para Avcısı’nın ticari özelliklerini sayarak başlayalım: Film, En İyi Yönetmen (Martin Scorsese), En İyi Uyarlama Senaryo (Terence Winter), En İyi Erkek Oyuncu (Leonardo DiCaprio), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Jonah Hill) ve En İyi Film dâhil beş dalda Oscar adayı; başrol oyuncusu Leanordo DiCaprio'ya Altın Küre getirdi; Oscar ödüllü yönetmen Martin Scorsese’nin elinden çıktı… Bu dalların birinde veya bir kaçında ödül alabilecek çapta bir Hollywood yapımı. Bilhassa başrol oyuncusu Leonardo DiCaprio beşinci kere aday olduğu bu rolüyle heykelciği evine götürebilecek gibi..


İçerik bilgilerine gelince: Gerçek bir hikâyeden yola çıkan ‘Para Avcısı’; şebekesiyle birlikte yatırımcıları dolandırarak milyon dolarlardan oluşan devasa bir servet yapan, New York borsa simsarı Jordan Belfort’un (Leonardo DiCaprio) tuhaf yükselişinin ve durmak bilmeyen sefa peşindeki yaşantısının düşüşünün izini sürüyor.

Hollywood “suç draması” filmlerinin Oscar’lı yönetmeni Martin Scorsese, “Benim adım Jordan Belfort. 26 yaşına bastığım yıl 49 milyon dolar kazandım ve bu beni uyuz etti çünkü haftada bir milyon dolar kazanabilmem için yalnızca üç milyonum eksikti.” diyen şımarık bir sonradan görmenin, zekâ, bilgi, enerji isteyen nitelikli dolandırıcılığın en ince ayrıntısına kadar anlatıyor. Bu hikâyeyi seyrederken,  sadece Amerikalı evsizleri değil, çöplükte yiyecek bulabilmek için eşinen milyonlarca insanın hali gözlerinizin önünden geçiyor… Metresinin ayakkabısından şampanya içen sefil Fransız zamparaların fersah fersah geride bırakarak, pahalı fahişelerin üzerine kokain döküp bunları dolardan pipetlerle ciğerlerine çeken fırsatlar ülkesi Amerika’nın “seçkin” hırsızının öyküsünden zevk alamıyorsunuz.

SEC (ABD Sermaye Piyasası Kurulu) ve FBI, Belfort’un ahlaksızlık üzerine kurulu dolar imparatorluğunu tepesine yıkması da rahatlatmıyor izleyiciyi… Damağınızda acı bir tat kalıyor. Belki bu acılığı biraz da filmin kara mizaha tadı veriyor olabilir. Hiç durmayan bir ritm, insanların saflığı ve bu saflığın istismara ne kadar kolay olduğunu kekelemeden söylemesi gibi pek çok artısı olan Para Avcısı’nın görsel standardı da izleyeni cezp ediyor. 

Muhafazakâr seyirciye not: Filmde görmek istemeyeceğiniz kadar cinsellik ve olumsuz örnek sahnesi var. Dikkat!

SAYFAYI BÜTÜN GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN!

Komik Dalganın yerini Romantik Dalga Alıyor

$
0
0
Sinema salonlarını saran komik dalga, “14 Şubat Sevgililer Günü dalgakıranına” çarptı!
Salonlar, romantik filmlerle romantik dalgaya perdelerini açıyor! Önceki haftalarda yazdığım gibi, bilhassa Düğün Dernek, gişelerde gerçek bir devrim yaparak bugün kadar değişmeden duran hâsılat sıralamasını alaşağı etmişti. Nitekim son 10 haftadır Düğün Dernek gişelerde birinciliği kimselere kaptırmadı (geçen haftaki seyirci sayısı: 2 milyon 260 bin kişi. Toplamda 6 milyonu geçti). Hemen arkasından gelen Eyyvah Eyvah 3 (bu haftaki seyirci sayısı: 2 milyon 120 bin) onun da arkasından gelen Patron Mutlu Son İstiyor (1 milyon 239 bin) yarışı, komedi dalgası adına sürdürüyorlar!

Komik-i şehir’ler arasında boğulduk, derken 14 Şubat Sevgililer Günü imdada yetişti ama arada bir takım çıkmalar da oluyor. Mesela Robocop’un yeniden çevirimi bu arada gösterime giriverdi. İstanbul okuyucuları için seyrettiğim filmlerden biri de işte bu Robocop oldu. Diğeri ikisi ise bi Küçük Eylül Meselesi ve Vampir Akademisi.

Vampir Akademisi, “hayy sucuuul”lu kız ve erkek öğrencilerin kan ve aşk dansı! Sıradan mı sıradan bir okul öyküsüne vampirlik türüklerinin eklendiği film, tamamen duygusal bir ticari çalışma. Hiçbir özgün yanı yok. Basmakalıp sahnelerde yeni oyuncular, diş gösterip adam ısırıp karanlık ve aydınlık tarafın mücadelesini sürdürüyor… Bakalım gişesi ne kadar olacak? Bol bol boş vakti olanlar gidip o bol vakitlerinin bir kısmını bomboş hale getirebilirler. 

EYLÜL HİKÂYELERİ HİÇ BİTMİYOR!
bi Küçük Eylül Meselesi, Kerem Deren’in yönettiği ve Engin Akyürek, Farah Zeynep Abdullah, Ceren Moray ile Serra Keskin’in oynadığı romantik drama. 14 Şubatta gösterime girecek olması filmin gişe şansını arttırabilir. Komedilerin hâkimiyetinin kırılmasına yardım edip edemeyeceğini göreceğimiz filmin sahip olduğu en iyi şey, Farah Zeynep Abdullah’ın (Eylül), yaşadığı insanlık hallerindeki duygu değişikliklerini dışa vurma konusunda gösterdiği başarı. Yılmaz Erdoğan’ın yönettiği Kelebeğin Rüyası filminde, deyim yerindeyse keşfettiğim Farah, iyi bir oyuncu ajanı olan Gülistan Tartar’ın da dediği gibi “geleceğin starı” olmaya aday görünüyor.

Filmin kısa öyküsüne gelince: Eylül hayatta istediği her şeye sahip, güzel ve neşeli bir kızdır. Ama bir gün başına bir şey gelir ve hayatının son bir ayını unutur! Ailesi, arkadaşları her şeyin yolunda olduğunu söyleyip dururken, Eylül bir şeylerin ters gittiğini anlamaya başlar. Ve hatırlamadığı bir ayın peşinden Bozcaada’ya gider. Orada, daha önce hiç görmediği derbeder bir adam, ona seslenir: ”Eylül, beni hatırlamıyor musun? Sen burada, bu adada bana âşık oldun.” Bu cümle bana göre filmin bütün öyküsünü içinde barındırıyor ama merak etmeyin anlatmayacağım…

MAKİNEYE HAYIR MAKİNELEŞMİŞ İNSANA EVET
Robocop, ilki çekildiğinden bu yana Hollywood’un vazgeçemediği karakterlerden biri oldu. Her defasında kafası gözü parçalanan bir iyi adamı, çelik zırha büründürerek insanların iyiliği için sokaklara salmak sadece Hollywood’un hayal dünyasına özgü bir şey mi, yoksa insanlar yavaş yavaş bir şeylere mi alıştırılıyor? Mesela, İron Man’da şımarık ama iyi kalpli dahi bir kapitalistin çizgi film düzeyine indirgenmiş öyküsü, dış düşman, özgürlüğü tehdit eden ötekiler üzerine kuruluyken Robocop biraz farklı bir göndermede bulunuyor. Film başladığında İran’da robotlarla halkı denetim altında tutan Amerikan güçleri, İranlı intihar bombacılarının saldırısıyla canlı yayında rezil duruma düşüyor. Bunun bize anlattığı şudur: Siz istediğiniz kadar çelik silahlar yapın, aslolan insandır. İnsan gerektiğinde vatanı, inancı için gerekirse ailesi dahil her şeyi feda eder. Fakat Robocop’un Amerikan yaşam biçimi ve değerleri konusundaki final göndermesi sise farklı: Ben ve ailem her şeydir. Toplum dahil her şey ben ve ailemden sonra gelir!

Bu kadar şamatalı bir filmde bile Amerikalı seyircviyi terbiye etmekten vaz geçmeyen Hollywood’u tebrik ediyorum. Bizim sinemamız ise Türk insanını ve değerlerini aşağılama üzerine kurulu “yüzleşme” numarasından bir an önce vaz geçip, sinemanın sosyo drama, psiko drama özelliğinden yararlanması gerikiyor. Çünkü bu haliyle yerli sinema beşinci kolun beşinci kolu gibi görünüyor… 

FİLMİN ÖYKÜSÜ
Jose Padilha’nın yönettiği ve Joel Kinnaman, Gary Oldman, Michael Keaton ile Samuel L. Jackson’un oynadığı Robocop: 
Yıl 2028’dir ve robot teknolojisinde dünya lideri OmniCorp, şirkete milyarlar akıtmak için altın bir fırsat görür. Detroit’teki suç dalgasının önüne geçmeye çalışan polis Alex Murphy ağır yaralanınca, OmniCorp kısmen insan, kısmen robot bir polis memuru yaratma şansını yakalar. OmniCorp her şehirde bir RoboCop hayal etmektedir ve programın başarılı olması için engel tanımayacaktır. Fakat o makinenin içinde hâlâ adalet için savaşan bir insan vardır. 


SAYFAYI BÜTÜN OLARAK GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN!


Sineme, gerçeklik algılarımıza ve duygularımıza tecavüz etmemeli

$
0
0
Estetiğin bitmez tükenmez tartışmalardan biri gibi görünecek olmasına rağmen yine de “Sanat nedir, neden-niçin var, neye hizmet etmeli?” sorularına ilişkin bazı cevaplar aramaya gerek duydum. Bu hafta gösterime giren Recep İvedik 4 ve Son Aşk (Two Mother) üzerine yazmayı planladığımda elim tuşlara bir türlü gitmedi. Sebebini düşündüğümde ise aklıma sanatın niceliği, niteliğine ilişkin estetik sorunsallar takıldı.

Mesela Recep İvedik serisi hepimizin bildiği gibi kasıla kasıla, katıla katıla güldürerek para kazanmak maksadıyla çekilmiş bir seri. Oysa mizah (komedi, hiciv) keskin zekanın ürünüdür. İnsan hayatından süzülüp çıkartıldığında yedi yaşındaki de, yetmiş yaşındaki de beyinlerinde şimşek çaktığı için gülmelidir ki o mizah olsun! Umberto Eco’nun dediği gibi kaba bir adamın yellenmesine aynı kabalıktaki insanların kahkahalarla gülmesine sebep olabilir. Ama eğer mizah entelektüel bir etkinlik olarak oluşuyorsa orada ciddi bir durum var demektir! Ülkemizde maalesef ciddi durumlar doğurabilecek mizah yapılamıyor. Recep İvedik veya gişeleri zorlayan diğer yerli filmlerimizde durum ortadadır ve bu tür komiklikler sanat felsefesinin ve estetiğin kapsama alanı dışındadır!

Gerçeklik algımız ve duygularımızı değiştiren diğer şeylerden biri de bir filmdeki aşk ve cinsellik temalarıdır. Bu hafta gösterime giren Yasak Aşk (Two Mother), bilhassa aşk konusunda yere çakılıyor. Cinsellik konusunda ise pornografiye varacak kadar cüretkar bir görselliğe sahip. Üstelik tüm dünyada genel ahlak kurallarına karşı duyarsızlığının dilimizin ucuna getirdiği kelime tek: küstahça! Gerçi feministler buna küstahlık değil, cüretkarlık diyecektir ama cüretkarlık bu film için hangi bağlamda kullanılırsa kullanılsın küstahlıkla eşanlam kazanmış olacaktır.

Hikayeye bakar mısınız: Şehvetlerinin altında kalan iki genç insan ve iki geçkin kadın. Kadınlar çocukluktan itibaren arkadaşlar. Birbirlerinin çocuklarına yarı annelik ediyorlar. Gençlerin her biri yarı anne bildiği kadını şehvetle arzuluyor. Kadınlar bu şehvete daha azgın bir biçimde cevap veriyor ve bu yüzden her şeye sırt çeviriyorlar..

Sözde bir aşk hikayesi. Ama aşk filminden çok bir pornoyu dizgesinde bir film. Bu mat ve hicap duygusu uyandıran filmin feminist yönetmeninin edebi ve görsel tercihlerini uzun uzadıya tartışacak değilim, başta sorduğumuz soruya bağladığımızda ise ortaya sanatı -edebi veya sinemasal- bir gayeye alet etmenin somut örneğinim ortaya çıkıyor. İşte tam burada da benim gibi insanlar şöyle düşünüyor: Eğer bir film benim gerçeklik algım ve duygularımda değişiklik yapmak amacıyla çekilmişse ve bir üçüncü şahıs olarak bende ve diğer seyircilerde ahlaki tepki uyandırıyorsa eleştiri hakkımı sonuna kadar kullanırım! Sadece kullanmakla kalmam aynı zamanda benim gibi düşünen insanlara açıkça mesaj veririm (gerçeklik algılarına ve duygularına hitap ederim): Arkadaşlar bu filmi seyretmemeniz siniz için daha iyi olur!


Sanat (sinema) gerçeklik algımız ve duygularımıza bu şekilde tecavüz etmeye devam edecek mi? Edecekse, nerede duracak? Durmayacaksa bizim gibi toplumlar, “Batılılaşma bir devlet projesidir, onun kültürünü de içselleştirmeliyiz” fikrini savunanlara mı iltihak edeceğiz? Durum ciddi ve sadece bir estetik sorunsalından daha fazlası. 



SAYFAYI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN


Eskişehir'den Türkçe konuşan filmler geçti

$
0
0
Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti faaliyetleri çerçevesinde düzenlenen Uluslararası Turkuaz Sinema Günleri’nde, Türki Cumhuriyetlerin ünlü yönetmenlerinden seçme yirmi filmi sinemaseverlerle buluşturdu. Kazakistan, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tataristan, Başkurtistan ve Çin Uygur Özerk Bölgesi’nden gelen filmler, bu ülkelerin tarihlerini, dramını, mizahını ve günümüzdeki konumlarını estetik sinematografik niteliklerle yansıtan eserler arasından seçildi. Programda, bu ülkelerden önde gelen yönetmenler ve resmi sinema kurumu temsilcisi yirmi konuk ile Türkiye’den elli sinema insanı ağırlandı.

ETKİNLİKLER
Turkuaz Sinema Günleri kapsamında ayrıca Türk dünyası sinemasının çeşitli veçhelerini ele alan atölye ve paneller düzenlendi. Atölyelerde senaryo hikayeleri ve sinemada makyaj konusunu ele alındı.  Panelde, Kırgızistan’ın ve Türk dünyası sinemasının büyük
yönetmenlerinden Tolomuş Okeyev’in sinema anlayışı ve Türk dünyası sinemasının bugünkü ve gelecekteki durumları, işbirliği imkanlarını konuşuldu. Turkuaz Sinema Günler çerçevesinde ayrıca bu coğrafyada çekilen filmlerden sahnelerin yer aldığı, yönetmen ve sanatçıların fotograflarının paylaşıldığı ‘Türk Dünyası Sinemasından Kareler ve Portreler’ sergisi düzenlendi. Prof. Tevfik İsmailov’un Türk dünyası sinemalarını tarihi bir perspektifle incelediği üç ciltlik ansiklopedik eseri, ‘Türk Cumhuriyetleri Sinema Tarihi’ sinema günlerine katılan konuklara hediye edildi.

KONUKLAR
Turkuaz Sinema Günlerine Türkmenistan’dan Hocakulu 
Narlıyev, Maya Aymedov; Kırgızistan’dan Askarbek Kuruchbekov; Bulutbek Shamsiyev; Kazakistan’dan Satybaldy Narymbetov, Bakhytkul Zhuzbayeva; Yakutistan’dan (Saha Cumhuriyeti) Bergen Parnikov, Sardana Savvina; Başkurdistan’dan Azamat Khuzhakhmetov, Gulnur İlyasova; Tataristan’dan Mansur Gilyazov, Marat Davletov; Çin Uygur Özerk Bölgesi’nden Firdevsi Azizi.

GÖSTERİLEN FİLMLER 

Osmangazi ve Anadolu Üniversitesi sinema salonlarında gösterilen filmler ise şunlar: Demiryolcunun Günlüğü, Garip ile Sanem, May-Maiti'nin Rüyası, Teşekkür Ederim (Rahmet), Kartallar (Berketyar), Bibinur, Gelin, Ebu Reyhan Biruni, Sevgi Serabı, Yaz Günlerinin Hazan Yaprakları.





Hayat satranç değildir!

$
0
0
Peter Berg’in yönettiği ve Mark Wahlberg, Eric Bana, Emile Hirsch ile Taylor Kitch’in oynadığı Son Kalan (Lone Survivor), Afganistan’da iyice bunalan Amerika’nın neden sıkıntıya düştüğüne dair ipuçlarını ima eden bir aksiyon drama. Vietnam, İran Operasyonu ve Kara Şahin Düştü ismiyle filme alınan Afrika operasyonlarından bir benzeri de filmin bize anlattığı gibi “Operasyon Kırmızı Kanatlar”. Afganistan’da El Kaide’nin liderlerinden birini yok etmek üzere yola çıkan timin içinde hayatta kalan
tek kişinin, SEAL’ın takım lideri Marcus Luttrell’ın gerçek hikayesinden yola çıkılarak peliküle taşınan öykü, izleyici beyninde gerçek bir heyecan fırtınası yapıyor.

Yetiştirilmeleri, talimleri, serbest zamanları bile hedefe kilitlenen bir av köpeğinin eğitimine, yaşantısına ve dinlenmesine benzeyen bu askerler, planlarının tıkır tıkır işleyip başracaklarına o kadar inanıyorlar ki, bir keçi sürüsü ve birkaç keçi çobanı ile karşılaştıklarında şaşırıp kalıyorlar.

Pek çok defa söylediğim gibi satranç (titizlikle hazırlanan planlar) ve gerçek hayat arasındaki en önemli fark budur! Santranç evet bir strateji oyunudur, zeka ve hatta deha ister ama hayat ile boy ölçüşemez! Çünkü hayat, düz çizgi, geometrik dizgeler, puan-kontrpuanlar içermez! Hayat daima sürprizlerle doludur! Ve en kötü askeri plan ise “Sürpriz (tesadüf) yoktur, ön görülmemiş durumlar vardır” ilkesini göz önünde bulundurmaya plandır: ne kadar mükemmel sayılırsa sayılsın.

Bu arada hikayedeki, iyi Afganlı, kötü Afganlı genellemesini Türk seyircisinin içselleştiremeyeceğini belirtmekte yarar var. Son kalan asker Marcus’un “çaku” (Türkçemizdeki çakı) sayesinde ölümden kurtulduğunun altını çizmek keyif veriyor. 

Aksiyon severlere tavsiye olunur.



Kış Masalı, Aşk Masalı

$
0
0
Akiva Goldsman’ın yönettiği ve Colin Farrell, Jessica Brown Findlay, Jennifer Connelly ile Russell Crowe’un oynadığı Kış Masalı (Winter’s Tale) benzeri pek çok film seyretmişizdir. Hikaye New York’ta geçiyor. Yüzyıl boyunca süren bir fantazinin içindeyiz. Mucizevi olaylar, yolları birleşen kadın ve erkekler, ışık ve karanlık,ölüm ve ölümsüzlük gibi masal temaları içinde geziniyoruz. Tabii bir masaldan söz edip aşktan, aşıkları birbirinden ayıran zalim hastalıklar ve devlerden (filmde Şeytan ve uşakları) bahsetmemek mümkün mü? Masal dedikten sonra zamanın ve fizik kurallarının ne önemi var? Kanatlı bir at gelir sizi kötülerin elinden kurtarır. Bir adam çıka gelir ve ölmek üzere olan prensesler kadar güzel bir kadına aşık olabilir yani kaderini ona bağlar. Daha doğrusu bağlanmış olan kaderleri onları bir şekilde bir araya getirir!

Kış Masalı her ne kadar 14 Şubat Sevgililer Günü için çekilmiş bir film olsa da iflah olmaz romantiklerin her mevsim seyredebilecektleri türden bir hikaye. Haydi sevdiğinizi alıp bu fantastik dramayı seyredin ey romantikler diyorum! 



http://www.istanbulegazete.com/default.aspx?Sayfa=16&t=28.02.2014


Batı ırkçılığı yeniden yükseliyor!

$
0
0
Noam Murro’nun yönettiği ve Lena Headey, Eva Green, Rodrigo Santoro, Sullivan Stapleton’un oynadığı 300: Bir İmparatorluğun Yükselişi (300: Rise of an Empire) kelimenin tam manası ile “ırkçı” bir film.

Tıpkı 300 Spartalı’da olduğu gibi bu filmde de Batı Avrupa’da milyonlarca ölüme neden olan Nazizm ve Faşizmin nereden doğduğunu fark etmeden anlatan film ekibinin aslında niyeti daha farklı!

Doğuluların iliklerine kadar despot, zalim ve tabansız olduğunu iddia ederken Batılıların demokrasi ve özgürlük adına yaşayıp savaşıp öldüklerini iddia edecek kadar gülünç bir iskelet üzerine kurulu.

Bak bak hikayeye bak: Ölümlüyken tanrıya dönüşen Xerxes’in (Serhas) (kahramanların kralı demekmiş) hükümdarlığındaki Peslilerin başında, donanmasının intikam peşindeki komutanı Yunan asıllı Artemisia bulunmaktadır. Sayıca çok üstün Pers armadasını yenmesinin tek yolunun tüm Yunanistan'ı birleştirmek olduğunu bilen Temistoklis, nihayetinde savaşın gidişatını değiştirecek taarruza liderlik eder ve kazanır. 

İskelet bu ama bu iskelete nasıl bir et giydirebileceğiniz o filmin karakterini belirliyor. Bu filmdeki Yunanlılara (Batılılar) demokrasi ve özgürlük adına savaşıyordu genellemesine aldanmayacak iseniz kan ve dijital şiddet karşısında mideniz bulamayacaksa gitmenizde bir sakınca yok!

Bu arada defalarca yazdım, yine yazıyorum: Müslüman olmayan bir kişi için, Şehit ve Gazi sıfatlarını kullanılması tamamen yanlış! Çünkü bu unvanları vereceğiniz kişinin "Şahadet getirmesi" ve savaşını "Allah rızası için" yapması gerek. 

300: Bir İmparatorluğun Yükselişi'nde ise Spartalı ve Yunanlılar için bu İslami kavramlar bol bol kullanılırken, daha sonra Müslüman olan Persliler ise cehennemlik zebaniler olarak gözümüze sokuluyor! Bu tercüme densizliği ve alt yazı hataları yüzünden filmin "ırkçı"lığının üzerine bir de tarihsel ve kavramsal kandırmaca ekleniyor... Ki tahammül edilmesi zor bir nadanlık!


Silsile fena değil

$
0
0
Ozan Açıktan’ın yönettiği ve Nehir Erdoğan, Tardu Flordun, İlker Kaleli ile Esra Bezen Bilgin’in oynadığı Silsile, kurgusu, temposu, ilginç hikayesi ve oyuncuların sağlam duruşlarıyla yorulmadan seyredilen bir film. Nehir Erdoğan, Tardu Flordun ve Bezen Bilgin’in dikkatle çalışılmış, ölçülü ve kaliteli oyunculuklarına Serkan Keskin’in masif oyunculuğu eşlik ediyor...

Filmde anlayamadığım bazı durmlar oldu. Bunlardan biri filmin adı ile içeriği arasındaki bağlantısızlık (veya bağlantının ne olduğu?). Bir diğeri ise makyaj devamlılığı hatası gibi görülüyor! Kafa darbesi alan bir yüz ve burnun bir kaç saat içinde "babyface" durumuna dönüşmesi filmin gerçekçi olma çabası ile uyuşmamış. Benzeri tip ayrıntılara takılmazsanız, Silsile keyifle izlenecek bir film olmuş.


33. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ PROGRAMI AÇIKLANDI

$
0
0
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Akbank’ın desteğiyle düzenlenen İstanbul Film Festivali’nin programı açıklandı. Her yıl yaklaşık 150 bin izleyiciye ulaşan Türkiye’nin köklü sinema etkinliği İstanbul Film Festivali’nin 33’üncüsü 5 Nisan’da başlıyor.

Akbank’ın onuncu kez desteklediği İstanbul Film Festivali’nin 33’üncüsü, 5–20 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilecek. Programındaki filmlerin niteliği ve çeşitliliğinin yanı sıra izleyici sayısıyla da önder konumunu koruyan İstanbul Film Festivali, bu yıl da sinemaseverlere 20’nin üzerinde bölümde 200’ü aşkın filmin yanı sıra usta sinemacıların katılacağı söyleşiler, atölye çalışmaları ve sinema dersleriyle dolu iki hafta yaşatacak. 

Sinemaseverler, 2013 ve 2014’ün nitelikli yapımlarından sinemanın unutulmaz klasiklerine, usta yönetmenlerin başyapıtlarından Sundance ve Berlin film festivallerinde prömiyerleri yapılan eserlere, belgesellerden çocuk filmlerine uzanan bir yelpazedeki programı takip edebilecekler. Festival, klasikleşmiş bölümlerinin yanı sıra 2014 yılına özel bölümleriyle de ses getirecek. 

Türk sinemasının 100. yılı için sinema yazarları Fatih Özgüven ve Engin Ertan, akademisyenler Selim Eyüboğlu ve Umut Tümay Arslan ile İstanbul Film Festivali Direktörü Azize Tan tarafından hazırlanan “Bu İkiliye Dikkat”, 2014 yılında kutlanan Polonya–Türkiye arası diplomatik ilişkilerinin tesisinin 600. yıl dönümü ile ilgili kutlamaların kültür programı çerçevesinde hazırlanan “Polonya Canlandırma Sineması” ve Marin Karmitz’in kurduğu prodüksiyon şirketi MK2’nün 40. yılı şerefine hazırlanan “MK2–40. Yıl” festivalin heyecan verici projelerinden… 

Yalnızca altı film yapmasına rağmen, Rus sinemasının dünyadaki önemli temsilcilerinden biri olan, adı çoğu zaman Tarkovski’yle birlikte anılan Aleksey German’ın tüm filmleri festival kapsamında izleyiciyle buluşacak. Festivalde ayrıca Türkiye sinemasının 100. yılı vesilesiyle, Balkanlar’ın ilk sinemacıları Yanaki ve Milton Manaki’nin restore edilen filmlerinin tamamı gösterilecek. Türkiye’den sinemacıları uluslararası profesyoneller ile bir araya getiren Köprüde Buluşmalar’ın dokuzuncusu da yine festival kapsamında yapılacak.


33. İstanbul Film Festivali programı 5 Mart Çarşamba akşamı İKSV Resmi Konaklama Sponsoru Martı İstanbul Hotel’de düzenlenen bir toplantıyla, İKSV Genel Müdürü Görgün Taner, Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil ve İstanbul Film Festivali Direktörü Azize Tan tarafından basına açıklandı.

Toplantının açış konuşmasını yapan İKSV Genel Müdürü Görgün Taner festivalin destekçilerine teşekkür ederek 2014’ün Türkiye sinemasının 100. yılı olduğunun altını çizdi. Bu 100 yıllık tarih içerisinde İstanbul Film Festivali’nin ülke sinemasına yaptığı katkılardan mutluluk duyduklarını belirten Taner, son 10 yıldır festivale destek veren Akbank’ın Genel Müdürü Hakan Binbaşgil’i konuşmasını yapmak üzere sahneye davet etti.

Bundan 33 yıl önce 6 filmin gösterimiyle bir ‘film haftası’ olarak başlayan İstanbul Film Festivali’nin, bugün 3görkemli bir sinema şöleni haline geldiğinin altını çizen Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil “Bu yıl aynı zamanda Türk sineması da 100’üncü yılını geride bıraktı. Ne mutlu bizlere ki, İstanbul Film Festivali’nin 33’üncü yılında, sinemamızın geldiği nokta hepimize gurur veriyor. İstanbul Film Festivali’nin, yürekten desteklediğimiz sinemamızdaki bu gelişimde ve kaydettiği başarılarda önemli bir payı bulunduğuna inanıyorum. Akbank olarak Türkiye’nin en uzun soluklu ve önemli sanat etkinlikleri arasında yer alan festivali 10’uncu kez desteklemekten onur duyuyoruz” dedi. Binbaşgil konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Böyle bir festivale sahip olmamızda büyük emeği bulunan, öncü kişiliği ve rehberliğiyle hatıralarımızda hep yaşayacak olan Sayın Şakir Eczacıbaşı’nı saygıyla anıyorum. Ayrıca, kültür ve sanat hayatımıza 40 yılı aşkın bir süredir olağanüstü katkılarda bulunan İKSV’nin değerli ekibine ve başkan Sayın Bülent Eczacıbaşı’na teşekkür ediyorum.”

Basın toplantısında daha sonra söz alan İstanbul Film Festivali Direktörü Azize Tan, festival programında yer alan filmler, festivale katılacak konuklar ve festival sırasında düzenlenecek etkinliklerle ilgili ayrıntılı bilgi aktardı.

İSTANBUL FİLM FESTİVALİ DANIŞMA KURULU

İstanbul Film Festivali Danışma Kurulu, yapımcı Zeynep Özbatur Atakan, yönetmen Semih Kaplanoğlu ve sinema yazarı Esin Küçüktepepınar’dan oluşuyor. Atilla Dorsay da Danışma Kurulu Onur Üyesi olarak İstanbul Film Festivali’ne destek olmaya devam ediyor. 

Belgesel Danışma Kurulu’nda ise belgesel yönetmenleri Berke Baş ve Elif Ergezen, akademisyen ve yönetmen Alisa Lebow ve akademisyen Ahmet Gürata yer alıyor.

33. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ’NİN DESTEKÇİLERİ

33. İstanbul Film Festivali bu yıl 20’nin üzerinde kurumun desteğiyle gerçekleştirilecek. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı bu yıl da festivale büyük destek verecek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Beyoğlu Belediyesi de festivale verdiği tanıtım desteğini sürdürecek.

Festival Sponsoru Akbank’ın yanı sıra festivale 6 tema sponsoru destek verecek:

-Anadolu Efes “Ulusal Yarışma ve Türkiye Sineması”
-NTV “NTV Belgesel Kuşağı” 
-Sabah Gazetesi“Dünya Festivallerinden”
-SinemaTV“Antidepresan”
-tv2“Geceyarısı Çılgınlığı”
-Nescafé Gold“Yeni Bir Bakış”

Festivalin sevilen bölümü “Akbank Galaları” da yine Akbank’ın desteğiyle düzenlenecek.

İstanbul Film Festivali yedi yıl önce Groupama işbirliğiyle başlattığı “Özel Gösterim: Türk Klasikleri Yeniden” bölümüyle Türkiye sinemasının önemli yapıtlarının yenilenip beyazperdeyle yeniden buluşmalarını sağlamaya bu yıl da devam edecek.

2014 yılında İstanbul Film Festivali konuklarını Renault taşıyacak.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın tüm festivallerine Öncü Sponsor Eczacıbaşı Holding, Resmi İletişim Sponsoru Vodafone, Resmi Taşıyıcı DHL ve Resmi Konaklama Sponsoru Martı İstanbul Hotel’in yanı sıra servis sponsorları Zurich Sigorta, GFK, directComn Marketing Group ve AGC destek veriyor.

FESTİVAL AFİŞİNDE
İNCİ EVİNER VE BÜLENT ERKMEN İMZASI

İKSV, farklı sanat dallarının önemli isimlerinin yapıtları, desenleri veya el yazılarından İstanbul Festivalleri’nin tanıtım afişlerini oluşturmaya bu yıl da devam ediyor. Eserleri, Bülent Erkmen’in tasarımıyla festival afişlerine dönüştürülen sanatçıların arasına Nuri Bilge Ceylan, Sarkis, Orhan Pamuk, Güher ve Süher Pekinel ile Şahika Tekand’ın ardından 33. İstanbul Film Festivali’nin afişiyle İnci Eviner de katıldı.

FESTİVALİN AÇILIŞ VE KAPANIŞ TÖRENLERİ 

33. İstanbul Film Festivali, 4 Nisan Cuma akşamı yapılacak açılış töreniyle başlayacak. Açılış töreni NTV’den canlı yayımlanacak. Törenin hemen ardından Stephen Frears’in, festival kapsamında “Akbank Galaları”nda izlenebilecek son filmi Philomena / Umudun Peşinde, festivalin açılış filmi olarak gösterilecek.

19 Nisan Cumartesi akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılacak kapanış ve ödül töreni ise CNN Türk’ten canlı yayımlanacak gecede Altın Laleler ile festivalin diğer ödülleri açıklanacak. Törenin ardından Uluslararası Yarışma’da Altın Lale Ödülü’nün sahibi olan film kapanış filmi olarak gösterilecek.

FESTİVALİN ONUR ÖDÜLLERİ

İstanbul Film Festivali Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü bu yıl, tarih, savaş ve insan yazgısı kavramlarını sık sık yapıtlarına konu eden büyük usta Polonyalı yönetmen Andrzej Wajda alacak. Ödülü, sağlık sorunlarından ötürü İstanbul’a gelemeyecek olan yönetmenin adına, yönetmenin Walesa: Man Of Hope / Walesa adlı filminin 12 Nisan Cumartesi günü yapılacak gösteriminden önce filmin başrol oyuncusuna verilecek. 


İstanbul Film Festivali Onur Ödülleri de bu yıl yedi saygın isme takdim edilecek. 

Festivalin açılış töreninde Türkiye sinemasına yıllar boyu emek vermiş senarist Umur Bugay, oyuncu Sevda Ferdağ, yapımcı Abdurrahman Keskiner, oyuncu Eşref Kolçak, müzisyen Atilla Özdemiroğlu ile yönetmen, senarist ve yapımcı İrfan Tözüm’e İstanbul Film Festivali Onur Ödülleri takdim edilecek.

İstanbul Film Festivali, popüler ve nitelikli film yapımcılığında 40. yılını kutlayan Fransız yapım şirketi MK2’nün kurucusu Marin Karmitz’e de Sinema Onur Ödülü takdim edecek. 2014 yılında sinema kariyerinin 40. yılını tamamlayan, bağımsız film dağıtımcılığının ünlü ismi, yönetmen ve yapımcı Marin Karmitz festivalin 19 Nisan Cumartesi akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenecek kapanış ve ödül töreninde Sinema Onur Ödülü’nü almak üzere İstanbul’da olacak.

FESTİVALDE ALTIN LALE HEYECANI

İstanbul Film Festivali’nin Altın Lale Uluslararası ve Ulusal Yarışmaları kapsamında bu yıl da Türkiye ve dünya sinemasının seçkin yapımları ödül için yarışacak. Festivalin ikinci haftasında jüri ve izleyici karşısına çıkacak filmlere ödülleri, 19 Nisan Cumartesi akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenecek kapanış ve ödül töreninde verilecek. 

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Üyesi sinema yazarları Ceyda Aşar, Engin Ertan ve Esin Küçüktepepınar’ın yarışma filmlerinin yönetmenleriyle yapacağı röportajlar, Mart ayı ve festival boyunca festivalin resmî web sitesi, festival blogu ve sosyal medyadan takip edilebilecek. 

Altın Lale Uluslararası Yarışma

33. İstanbul Film Festivali’nin “Uluslararası Yarışma” bölümünde festivalin büyük ödülü Altın Lale için, sanat ve sanatçı temasını işleyen ya da bir edebiyat eserinden uyarlanan 11 film yarışacak. Şakir Eczacıbaşı anısına verilen Uluslararası Altın Lale Ödülü, bu yıl da Eczacıbaşı Topluluğu tarafından 25.000 avroluk para ödülüyle desteklenecek. Bu ödülün 10.000 avrosu Altın Lale’nin sahibi olacak filmin yönetmenine, 10.000 avrosu filmin Türkiye’deki dağıtımını üstlenecek firmaya, 5.000 avrosu ise Jüri Özel Ödülü’nü kazanacak filmin yönetmenine verilecek. 

33. İstanbul Film Festivali Altın Lale Uluslararası Yarışma Jürisi’nin başkanlığını A Separation / Bir Ayrılık ve The Past / Geçmiş filmleriyle tanınan İranlı yönetmen Asghar Farhadi üstlenecek. Farhadi’nin yanı sıra jüride yönetmen Philippe Le Guay, prodüktör ve London Film School direktörü Lynda Myles, senarist Razvan Radulescu ve oyuncu Defne Halman yer alacak. Lynda Myles festival izleyicileri için bir de sinema dersi verecek.

Geçen yıl Peter Weir başkanlığındaki jüriden What Richard Did / Ne Yaptın Richard? ile Uluslararası Altın Lale’yi kazanan İrlandalı yönetmen Lenny Abrahamson’ın son filmi Frank, ilk kez Sundance Film Festivali’nde izleyici karşısına çıktı. Başrollerini Domhnall Gleeson, Michael Fassbender ile Maggie Gyllenhaal’un paylaştığı Frank, alışılmadık bir müzikal komedi. Filmde başarılı olmak isteyen bir müzisyen, çılgın bir müzik grubuna katılır. Grubun solisti Frank, başındaki kafa şeklindeki dev maskeyi hiç çıkarmadan şarkı söyler. Filmde Frank’i canlandıran Michael Fassbender şarkıları kendisi seslendiriyor. Yönetmen Lenny Abrahamson da festivalin konukları arasında.

Her çalışmasında dram ile komedi arasında bir denge kurmasıyla tanınan, İzlanda sinemasının en ilgi çekici simalarından Ragnar Bragason son filmi Metalhead / Metalci ile Altın Lale için yarışacak. Heavy metal’e şapka çıkaran bu hem komik hem de duygusal film, gözlerden uzak bir çiftlikte büyüyen ve rock yıldızı olmayı çok ama çok isteyen bir genç kızın hikâyesini anlatıyor. Yönetmen Ragnar Bragason Nisan ayında festivalin konuğu olarak İstanbul’a gelecek.

Başrollerinde Mia Wasikowska ve Adam Driver’ın rol aldığı Tracks / Çöldeki İzler, Robyn Davidson’ın 1978 yılında dokuz ay boyunca Avustralya’nın kuzeyindeki Alice Springs’den kıtanın batısına develerle 2700 kilometre süren yolculuğunu konu alan bir cesaret ve azim öyküsü anlatıyor. Davidson’ın anı kitabından uyarlanan filmin yönetmeni John Curran, The Killer Inside Me / İçimdeki Katil (2010) filminin senaristi olarak tanınıyor. John Curran da festivalin konuklarından.

Kanadalı yazar, yönetmen ve oyuncu Xavier Dolan’ın, Hitchcockvari bir psikolojik gerilim olan dördüncü uzun metrajlı filmi Tom at the Farm / Tom Çiftlikte heyecanla beklenen yarışma filmlerinden. Venedik’te FIPRESCI ödülü alan filmde Dolan yine farklı bir film türünü deniyor. Xavier Dolan’ın “MK2–40. Yıl” kapsamında yine festival programında yer alan bir önceki filmi Laurence Anyways de Cannes’dan ödülle dönmüştü. 

Alışılmadık bir büyüme ve neşeli bir özyaşam öyküsü olan Myself and Mum / Ben, Kendim ve Annem, Fransız sahne sanatçısı Guillaume Gallienne yıllardır sahneye koyduğu tek kişilik gösterisini beyaz perdeye uyarlıyor. Hep kız çocuğu istemiş olmasına rağmen üç oğlu olan annesinin zamanla Guillaume’u kendi kendine eşcinsel varsayışını konu alıyor. Filmde hem kendi gençliğini hem de annesini canlandıran Galliene, cinsel kimliğinin oturması sırasında yaşadıklarına değinirken film boyunca eşcinsel film klişelerini ve büyüme öykülerini tiye alıyor. Cannes Film Festivali’nde Yönetmenlerin Onbeş Günü bölümünün açılışını yapan filmi, 28 Şubat’ta verilen Cesar ödüllerinde En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu da dahil olmak üzere toplam 5 ödül alarak büyük bir başarıya imza attı.

Selanik’te İzleyici Ödülü, Valladolid’de En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini kazanan Papusza / Taş Bebek ise ilk kadın Roman şair Bronislawa Wajs, ya da tanındığı isimle Papusza yani Taş Bebek’in adını taşıyor. Polonya’da “lanetli şair” olarak tanınan Papusza’nın yaşam öyküsü, ülkedeki Roman toplumunun tarihiyle de ortak yönler taşıyor. Filmin başrol oyuncusu Jowita Budnilk de festivale katılacak. 

Abim Evin Tek Çocuğu ve Hayatımız ile tanıdığımız Daniele Luchetti, kısmen otobiyografik yeni filmi Those Happy Years / Mutlu Yıllarımız’da seyirciyi film çekmeye meraklı bir çocuğun gözlerinden 70’li yıllara götürüyor. Yönetmen Daniele Luchetti’ye göre, peliküle ve onun kendine has kokusuna bir saygı duruşu olan Mutlu Yıllarımız’ın ilk gösterimi Toronto Film Festivali’nde gerçekleşmişti. Daniele Luchetti de festivale katılacak.

2013 İsveç’in Oscar’ı sayılan Guldbagge ödüllerinde En İyi Film ve En İyi Senaryo, Venedik’te ise gösterildiği Ufuklar Bölümü’nde FIPRESCI Ödülü alan The Reunion / Buluşma İsveçli sanatçı Anne Odell’in ilk filmi. İlkokul yıllarında maruz kaldığı zorbalıklardan etkilenerek çektiği Buluşma’da Odell bir mezunlar buluşmasının önce sahtesini filme çekiyor, ardından sınıf arkadaşlarına bu filmi gösteriyor; böylece gerçekle kurgu arasındaki çizgiyi epeyce esnetiyor.

2005’te festivalde gösterilen La Face cachée de la lune / Ayın Saklı Yüzü ile hayran kitlesini artıran ünlü tiyatro ve sinema yönetmeni Robert Lepage, kısa film yönetmeni Pedro Pires ile birlikte yine Lepage’ın bir tiyatro oyununu sinemaya aktarıyor. Lipsynch’in film uyarlaması olan Triptyque / Üçleme, ilk gösterimini yaptığı Toronto Film Festivali’nde büyük ilgi topladı. Lepage’ın diyalog ve görsellik dehasının yine ön plana çıktığı, hafıza ve kimlik kavramlarıyla oynayan Üçleme, Quebec’li bir kitapçı, Alman bir beyin cerrahı ve bir caz şarkıcısının kesişen hayatlarını mercek altına alıyor. 

Martin Provost’un Toronto Film Festivali’nde prömiyerini yapan filmi Violette, başrollerini Emmanuelle Devos ve Sandrine Kiberlain’in paylaştığı bir dönem filmi. Filmin başkahramanı ise filme adını da veren Fransız yazar Violette Leduc. Fransız kamuoyunda kadın cinselliği, kürtaj gibi meseleleri ilk kez tartışmaya açan yazarlarından sayılan Leduc, daha çok ünlü kadın yazar Simone de Beauvoir ile olan dostluğu ile tanınıyor. 2. Dünya Savaşı günlerinde başlayan film, bu yakınlığı mercek altına yatırıyor. 

Joachim Trier’in birçok ödüllü filminin senaryosunda imzası bulunan Norveçli yönetmen Eskil Vogt’un ilk uzun metrajlı filmi Blind / Körlük, görme duyusunu kaybeden bir kadının aklını da kaybetmemek için gerçekliğe sıkı sıkı sarılma mücadelesini işleyen gerilimli olduğu kadar mizah unsurlarını da kullanan bir dram. Görüntü yönetmenliğini Dogtooth / Köpekdişi’nin de kameramanlığını üstlenen Thimios Bakatakis’in yaptığı ve yalnızca görme hakkında değil yazma ve yalnızlık üzerine bir film de olan Körlük, Sundance’de Senaryo Ödülü kazandı.

Ulusal Yarışma ve Türkiye Sineması

İstanbul Film Festivali’nde Ulusal Yarışma ve Türkiye Sineması sponsorluğunu, festivale 27 yıldır destek veren Anadolu Efes üstlenecek. Festivalde Türkiye’den, yapımı 2013–2014 sezonunda tamamlanmış filmlerin bir araya geldiği “Türkiye Sineması” bölümünde “Ulusal Yarışma”nın yanı sıra “Yarışma Dışı”, “Belgeseller” ve “Yeni Türkiye Sineması” başlıkları altında 35 film gösterilecek. Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nin düzenlediği 2014 Hisar Kısa Film Seçkisi de ilk gösterimini yine İstanbul Film Festivali’nde yapacak.

Altın Lale Ulusal Yarışma 

Ulusal Yarışma’da Altın Lale Ödülü için, yapımı 2013–2014 sezonunda tamamlanan Türkiye’den filmler yarışacak. “Ulusal Yarışma” jüri başkanlığını, Türkiye sinemasının usta yönetmenlerinden Derviş Zaim üstlenecek. Altın Lale Ulusal Yarışma Jürisi’nin diğer üyeleri, ARTE Dışalımlar Sorumlusu Karen Byot, Varşova T–Mobile Yeni Ufuklar Film Festivali Sanat Direktörü Joanna Lapiska, oyuncu Nadir Sarıbacak ve yazar Hakan Günday. Jüri festivalde, En İyi Film, En İyi Yönetmen, Jüri Özel Ödülü, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Kurgu ve En İyi Özgün Müzik olmak üzere, toplam 9 dalda ödül verecek.

“Ulusal Yarışma”da yer alacak filmler arasından jürinin seçeceği En İyi Film’e 150.000 TL, En İyi Yönetmen’e ise 50.000 TL ödül verilecek. İlk kez 2011 yılında para ödülüyle desteklenen Jüri Özel Ödülü bu yıl da en iyi ikinci filme verilecek. Onat Kutlar anısına verilecek bu ödülü kazanan filmin yapımcısına Anadolu Efes tarafından 60.000 TL verilecek. Festivalde En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Erkek Oyuncu seçilecek isimler 10.000’er TL alacak. 33. İstanbul Film Festivali Altın Lale Ulusal Yarışma’da jüri ayrıca, En İyi Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Kurgu ve En İyi Özgün Müzik dallarında da ödüller verecek.

Altın Lale Ulusal Yarışma’da ödül için bu yıl 10 film jüri karşısına çıkacak. Yarışmadaki 5 film dünya,
3 film ise Türkiye prömiyeri yapacak. “Ulusal Yarışma” bölümünün filmleri şöyle: 

-Silsile / Ozan Açıktan
-Şarkı Söyleyen Kadınlar / Reha Erdem 
-Sesime Gel / Hüseyin Karabey (Türkiye prömiyeri) 
-Gittiler / Kenan Korkmaz (Dünya prömiyeri)
-Kumun Tadı / Melisa Önel (Türkiye prömiyeri)
-Bir Varmış Bir Yokmuş / Kazım Öz (Dünya prömiyeri) 
-Ben O Değilim / Tayfun Pirselimoğlu (Türkiye prömiyeri) 
-Deniz Seviyesi / Esra Saydam & Nisan Dağ (Dünya prömiyeri) 
-Ayhan Hanım / Levent Semerci (Dünya Prömiyeri)
-İtirazım Var / Onur Ünlü (Dünya prömiyeri)

Yarışma Dışı

Şavaş Baykal’ın Şiirin Tadı, Atıl İnaç’ın Daire, Ferit Karahan’nın Cennetten Kovulmak, Ramin Matin’in Kusursuzlar ve Nihat Seven’in Uzun Yol filmleri festivalin “Yarışma Dışı” bölümünde izleyicilerle buluşacak.

Yeni Türkiye Sineması

İlk ya da ikinci filmini çeken yönetmenlerin yapıtlarının bulunduğu “Yeni Türkiye Sineması” başlığında bu yıl Ozan Adam’ın Körler – Jaluziler İçin, Levent Çetin’in Sivil, Murat Eroğlu’nun Şafakla Dönenler, Aydın Orak’ın Asasız Musa, Can Oral’ın Buna Değer, Görkem Sarkan’ın Nergis Hanım ve Ebubekir Uygur’un Ana adlı filmleri izleyiciyle buluşacak.

Belgeseller

Festivalin Belgesel Danışma Kurulu’nun 40’ın üzerinde başvuru arasından yaptığı seçki, “Türkiye Sineması”nın “Belgeseller” kuşağında gösterilecek. 

Daha önce 20. İstanbul Caz Festivali’nde gösterilen Batu Akyol’un Türkiye’de Caz isimli belgeselinin yanı sıra Kıvılcım Akay’ın Dileğim Barış Olsun, Devrim Akkaya’nın Diyar, Veysi Altay’ın 33 Yıllık Direniş–Berfo Ana, Emel Çelebi’nin Kül Kedisi Değiliz, Özgür Fındık’ın Olağan Haller, Cenk Örtülü ve Zeynel Koç’un O İklimde Kalırdı Acılar, Kenan Özer’in Saklı Dil, Güliz Sağlam’ın Tepecik Hayal Okulu, Burak Serbest’in Negri ile İstanbul’da, Özay Şahin’in Fırtına Emine, Reyan Tuvi’nin Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek… ve Ahmet Yurtkur’un Uzak belgeselleri ilk kez festival kapsamında izleyiciyle buluşacak. 

Festivalden Seyfi Teoman anısına: Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü

İstanbul Film Festivali’nin genç yaşta kaybettiğimiz yönetmen ve yapımcı Seyfi Teoman anısına verdiği Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’ne, festivalin Altın Lale Uluslararası ve Ulusal Yarışmaları’nın yanı sıra, “Türkiye Sineması” bölümünde yer alan “Yarışma Dışı” ve “Yeni Türkiye Sineması” kuşakları ile “Sinemada İnsan Hakları” bölümünde gösterilen Türkiye yapımı tüm ilk filmler aday olabilecek.

Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’nü kazanan filmin yönetmenine Cem Yılmaz, CMYLMZ Fikirsanat aracılığı ile 30.000 TL verecek. İlk kez geçen yıl verilen ödülü Cem Yılmaz beş yıl boyunca destekleyecek.

Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’nün jürisinde geçen yıl Oh Boy / Eyvah filmiyle festivale konuk olan Jan Ole Gerster, oyuncu Taner Birsel ve yönetmen Seren Yüce yer alacak.

Seyfi Teoman, gerek yönettiği, gerekse yapımcılığını üstlendiği filmlerle hem İstanbul Film Festivali’nde, hem de dünyanın belli başlı festivallerinde pek çok ödül kazanmıştı. Teoman, ilk filmi Tatil Kitabı’yla İstanbul Film Festivali Altın Lale Ulusal Yarışma’da En İyi Film Ödülü’nü almıştı. İkinci filmi Bizim Büyük Çaresizliğimiz de 61. Berlin Film Festivali’nde yarıştıktan hemen sonra İstanbul’da hem Ulusal, hem Uluslararası Yarışma’da yer almış ve Altın Lale Uluslararası Yarışma’da Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştı. Teoman’ın yapımcıları arasında bulunduğu, Emin Alper’in yönettiği Tepenin Ardı filmi de 2012 yılında Altın Lale Ulusal Yarışma’da En İyi Film Ödülü’nü kazanmıştı. Seyfi Teoman, geçirdiği bir trafik kazası sonucu 8 Mayıs 2012’de aramızdan ayrıldı. İstanbul Film Festivali, Seyfi Teoman’ı En İyi İlk Film Ödülü ile her yıl anmaya devam edecek.

FIPRESCI Ödülü

Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI) bu yıl da İstanbul Film Festivali kapsamında ödül verecek. Ulusal ve Uluslararası Yarışma’da yer alan birer filme FIPRESCI Ödülü verilecek. Başkanlığını İspanya’dan Nando Salvá’nın yapacağı FIPRESCI Jürisi’nde Almanya’dan Heike–Melba Fendel, Romanya’dan Angelo Mitchievici, Mısır’dan Amal Al Gamal ve Türkiye’den Janet Barış ile Murat Emir Eren görev alacak.

Radikal Gazetesi Halk Ödülü

İstanbul Film Festivali’nde her yıl olduğu gibi Ulusal ve Uluslararası Yarışma’da yer alan birer filme, İKSV’nin medya sponsorlarından Radikal gazetesinin Halk Ödülü verecek. Radikal Halk Ödülü’nü alacak iki filmi, festival izleyicileri, festival sinemalarında yer alan bilgisayarlardan oy kullanarak belirleyecekler. Oy kullananlar arasında çekilecek kura sonucunda çeşitli ödüller sahiplerinin olacak. Büyük ödülü kazanacak şanslı izleyici, Radikal gazetesinin davetlisi olarak Selanik Film Festivali’ne gidecek.

Sinemada İnsan Hakları: Avrupa Konseyi Sinema Ödülü FACE

Avrupa Konseyi’nin katkılarıyla 8 yıl önce, yalnızca İstanbul Film Festivali kapsamında verilmeye başlanan Avrupa Konseyi Sinema Ödülü FACE (Film Award of the Council of Europe) bu yıl da, “Sinemada İnsan Hakları” bölümündeki bir filme verilecek. İnsan hakları konusunda kamuoyunda duyarlılık ve bilinç yaratan, konunun öneminin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunan 10 filmin gösterileceği “Sinemada İnsan Hakları” bölümünden seçilecek filmin yönetmenine kapanış ve ödül töreninde Avrupa Konseyi’nden bir yetkili tarafından 10.000 avroluk para ödülü takdim edilecek. FACE Ödülü’ne Avrupa Konseyi’nin sinema yapıtlarını destekleyen Eurimages Fonu da ortak.

FACE Jürisi’nin başkanlığını, geçen yıl Syngue Sabour / Sabır Taşı adlı filmi ile İnsan Hakları Yarışması’nda FACE Ödülü’nü alan Atiq Rahimi üstlenecek. Jüride ayrıca Eurimages Yürütücü Direktörü Roberto Olla ve Avrupa Konseyi Genel Sekreter Danışmanı Leyla Kayacık ile gazeteci yazar Özgür Mumcu yer alacak. FACE Ödülü için yarışacak filmler şunlar:

30. İstanbul Film Festivali’nde Mikrofon filmiyle Altın Lale kazanan Mısırlı yönetmen Ahmad Abdalla bu filminde Mısır’da devrimin ateşini yakacak olan gençliğin yaşadığı derin umutsuzluğu ve öfke birikimini bizlere göstermişti. Kahire’nin fakir semtlerinde geçen Rags and Tatters / Çul Çaput, 4 yıl önce Mikrofon’un bıraktığı yerden devam ediyor. 2011’de, Tahrir Meydanı’nda yapılan gösteriler sırasında hapisten kaçan yüzlerce tutukludan birini izleyen Çul Çaput’ta yönetmen hiç diyalog kullanmadan, birçok farklı karakterin hikâyesini anlatıyor. Yönetmen Ahmad Abdalla festivalde İstanbul’da olacak.

Alman yönetmen Maria Binder’in çektiği TransX İstanbul, 25 yıldır insan haklarının ve özelde LGBTIQ bireylerin haklarının etkin savunucularından biri olan İstanbullu transkadın Ebru K.’yı izleyen bir belgesel. Kendiyle dalga geçen, nüktedan Ebru, uzun vadede Türkiye toplumunu değiştirmeyi hedeflerken, yönetmenin annesiyle tanışıyor ve birlikte translar için bir bakımevi açmaya karar veriyorlar. Gayet kişisel bir belgesel olan Trans X İstanbul, Ebru K.’yı gözlemlerken Türkiye’de LGBTQI bireylerin hukuki ve toplumsal yerlerini de sorguluyor.

Mais Darwazah’nın şiirsel belgeseli My Love Awaits Me by the Sea / Aşkım Beni Deniz Kıyısında Bekler, hiç tanışmadığı Hasan adlı âşığının peşinden memleketi Filistin’e ilk kez giden yönetmenin kendi hikâyesini anlatıyor. Aşk, mekân, yuva ve ütopya kavramlarını ele alan film, masalsı niteliğiyle gerçekliği de sorguluyor. Yönetmen Mais Darwazah festival zamanı İstanbul’da olacak.

Ai Weiwei the Fake Case / Düzmece Dava, hayatı boyunca insan hakları için mücadele eden dünyaca ünlü Çinli sanatçı Ai Weiwei’in yaşam felsefesini, siyasal görüşlerini, insan hakları mücadelesini ve devlet baskısına karşı duruşunu ele alıyor. Ai Weiwei 2011 yılında aniden tutuklanarak tecrit ediliyor. 81 gün gözaltında tutulduktan sonra ev hapsine alınan sanatçının her hareketi eve yerleştirilen 18 kamerayla polisler tarafından halen izleniyor. Filmin yönetmeni Andreas Johnsen festivalin bu yıl İstanbul’a gelecek konukları arasında.


Maximón Monihan’ın diyalogsuz ve sessiz sinemaya yakın bir estetik yakalayan yaratıcı ilk filmi The Voice of The Voiceless / Sessizlerin Sesi’nin senaryosu gerçek olaylardan yola çıkarak yazılmış; başrolleri de amatör oyuncular tarafından paylaşılıyor. Filmde ailesi kandırılarak Orta Amerika’dan New York’a götürülen sağır ve dilsiz Olga adlı bir genç kızı izleriz. Olga, New York’a vardığında kendi gibi kandırılmış bir grup sağır dilsizle birlikte şiddete maruz bırakılarak dilenmeye zorlanır. Çağdaş ses tasarımıyla neredeyse tamamen konuşmasız bu film Mumbai Film Festivali’nde Genç Eleştirmenler Jürisi’nden En İyi Film Ödülü’nü aldı. Yönetmen Maximón Monihan da festivalin bu yılki konukları arasında.

Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar’a da aday gösterilen, Cannes Belirli Bir Bakış Ödülü, FICFA En İyi Belgesel ve Kudüs En İyi Belgesel ödüllerini alan film The Missing Picture / Eksik Resim bir yandan hayranlık uyandırırken diğer yandan unutulması güç ve sarsıcı bir film. Neredeyse bir tarih dersi niteliğindeki filmde, arşiv görüntüleri ve kilden yapılmış küçük figürler izleyiciyi, 1970’li yıllarda Kamboçya’nın üstüne bir karabasan gibi çöken Kızıl Kmer rejimine götürüyor. Beş yaşındayken ailesi Kızıl Kmerler tarafından yok edilen yönetmen Rithy Panh, bu en kişisel filminde kendi yaşamından yola çıkarak baskı, fanatizm ve hafıza üzerine benzerine zor rastlanır bir öykü anlatıyor.

Cannes’da bütün oyuncu kadrosuyla “Yetenek Ödülü”ne layık görülen, Zürih, Mumbai, Selanik film festivallerinde büyük ödülü kazanan, Selanik’te En İyi Yönetmen ve İzleyici Ödülü’nü de alan La jaula de oro / Altın Kafes, yönetmen Diego Quemada Diaz’ın yüzlerce göçmenin anlattıklarından hareketle çekilmiş ilk uzun metrajlı çalışması. Daha iyi bir hayat hayaliyle Guatemala’nın gecekondu bölgesinden yola çıkan üç gencin Amerika’ya ulaşma hayallerini şiirsel bir bakış açısıyla izleyen bu yol filmi, yönetmenin tabiriyle “insanları birbirinden ayıran, ulusları bir bıçak gibi bölen sınırları sorguluyor”.

Gürcü yönetmen Zaza Urushadze’nin son filmi Tangerines / Mandalina Bahçesi, savaş, göç ve anayurt kavramlarını ele alıyor. 1992’deki Rusya–Gürcistan savaşıyla birlikte, Gürcistan’da yerleşik Estonyalılar, ülkeyi terk edip anayurtları Estonya’ya döndü. Vatanlarını terk etmeyen İvo ve Margus, arazilerinde bir Çeçen bir de Gürcü yaralı savaşçıyla karşılaşınca, her ikisini de iyileşinceye kadar evlerine alırlar.

Adalet diye bir şey yoktur, insanın sınırları vardır, iddiasıyla yola çıkan The Verdict / Adalet Peşinde, Belçikalı yönetmen Jan Verheyen’in 12. filmi. Karısının bir cinayete kurban gitmesinin ardından hukuk sisteminin boşlukları yüzünden katilin salıverilmesiyle adaleti kendi uygulamaya kalkan bir adamı izleyen Adalet Peşinde, Montreal Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandı. 

2010’da Altın Lale Jürisi’nde de yer alan yönetmen Jasmila Zbanic’in İngilizce olarak çektiği ilk film For Those Who Can Tell No Tales / Sesini Duyuramayanlar İçin’in ilk gösterimi Toronto Film Festivali’nde yapıldı. Avustralyalı sanatçı Kym Vercoe, savaştan yıllar sonra gezmek için Bosna Hersek–Sırbistan sınırına gider, ancak burada kaldığı otelde savaş sırasında neler yaşandığını öğrenince hayatı alt üst olur. Vercoe’nun bu deneyimi üzerine yazıp sahnelediği Seven Kilometers North–East adlı oyunundan etkilenerek sinemaya aktaran yönetmen Jasmila Zbanic, Kym Vercoe’nin yarattığı şiirsellikten etkilendiğini dile getiriyor. Filmde Kym Vercoe kendini oynuyor. Grbavica ve On the Path / Yolda filmleri daha önce festivalde gösterilen yönetmen Jasmila Zbanic bu yıl yeniden İstanbul’a gelen festivalin konukları arasında.

SEZONUN MERAKLA BEKLENENLERİ “AKBANK GALALARI”NDA

İstanbul Film Festivali’nin popüler bölümlerinden “Akbank Galaları”nda, geniş kitleye seslenen, yıldızları usta yönetmenlerle buluşturan, merakla beklenen filmlerin Türkiye’deki ilk gösterimleri yapılacak. Gösterimler Beyoğlu’ndaki Atlas sinemasında yapılacak.

Wes Anderson’ın Berlin Film Festivali’nin açılışını yapan ve Jüri Büyük Ödülü’nü de kazanan son filmi The Grand Budapest Hotel / Büyük Budapeşte Oteli, Akbank Galaları’nın merakla beklenen filmlerinden. Türkiye prömiyerini festivalde yapacak film 1920’lerde Avrupa’da büyük bir otelde yıllardır görev yapan, adı efsaneleşmiş Gustave H. ile yakın arkadaşı, lobi görevlisi Zero Moustafa’nın maceralarını anlatıyor. Filmin bol yıldızlı oyuncu kadrosunda Ralph Fiennes’ın yanı sıra F. Murray Abraham, Edward Norton, Mathieu Amalric, Saoirse Ronan, Adrien Brody, Willem Dafoe, Léa Seydoux, Jeff Goldblum, Jason Schwartzman, Jude Law, Tilda Swinton, Harvey Keitel, Tom Wilkinson, Bill Murray, Owen Wilson gibi isimler yer alıyor. 

Schindler’in Listesi ve İngiliz Hasta filmlerinde canlandırdığı karakterlerle en iyi erkek oyuncu dalında Oscar’a aday gösterilen Ralph Fiennes, Büyük Budapeşte Oteli’nin başrolünün yanı sıra The Invisible Woman / Görünmeyen Kadın filminde bu kez hem yönetmen hem de oyuncu olarak karşımıza çıkıyor. Yazar Charles Dickens’ın karısına rağmen uzun yıllar tutkulu bir aşkla ilişkisinin sürdüğü oyuncu Nelly Ternan’ı anlatan film Abi Mogan tarafından senaryoya uyarlandı. Ralph Fiennes’in canlandırdığı Dickens’ın unutulmaz aşkı Nelly’yi Felicity Jones canlandırıyor.

2003 yılında İstanbul Film Festivali Sinema Onur Ödülü’nü alan yönetmen Stephen Frears’ın Martin Sixsmith’in The Lost Child of Philomena isimli kitabından uyarladığı son filmi Philomena / Umudun Peşinde de Akbank Galaları kapsamında izleyicilerle buluşacak. Aynı zamanda festivalin açılış filmi olan Philomena, kayıp oğlunu arayan bir annenin gerçek öyküsünü anlatıyor. Prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde birçok ödül kazanan Umudun Peşinde, dört dalda BAFTA, üç dalda Altın Küre ve “En İyi Film” ile “En İyi Kadın Oyuncu” dahil dört dalda da Oscar’a aday gösterildi. Jeff Pope ve İngiliz mizahının başarılı ismi, aynı zamanda filmin başrol oyuncularından Steve Coogan tarafından senaryolaştırılan filmde, Philomena rolünü etkileyici performansıyla Judi Dench üstleniyor.

Fransız yönetmen Cédric Klapisch’in L’Auberge Espagnole / İspanyol Pansiyonu ve Les Pouppées Russes / Rus Bebekler’den sonra çektiği, üçlemenin son filmi Chinese Puzzle / Aşk Bulmacası, çocuklarından ayrı kalmaya dayanamayarak eski eşinin peşinden New York’a taşınan 40 yaşındaki Xavier’nin maceralarını anlatıyor. Bu hareketli kent komedisinde Klapisch’in daha önceki filmlerinde de beraber çalıştığı Romain Duris, Audrey Tautou ve Cécile de France rol alıyor.

Downton Abbey isimli televizyon dizisiyle BAFTA’dan En İyi Yönetmen Ödülü kazanan Brian Percival, birçok ülkede en çok satanlar listelerinde yer alan The Book Thief / Kitap Hırsızı kitabını aynı adla sinemaya uyarladı. Kitap Hırsızı’nda rol alan genç oyuncu Sophie Nélisse performansı ile dikkat çekerek Satellite Film ve Phoenix Film Eleştirmenleri Topluluğu tarafından ödüle layık görüldü. Nazi Almanya’sında geçen Kitap Hırsızı, Azrail’in gözünden bir kızın kitap çalarak kendine büyülü bir dünya kurmasını anlatıyor. Filmin başrollerinde ayrıca Geoffrey Rush ve Emily Watson yer alıyor.

Roman Polanski’nin aynı adlı ünlü tiyatro oyunundan uyarladığı ve Cannes’da Altın Palmiye için yarışan son filmi Venus in Fur / Kürklü Venüs merakla beklenen Gala filmlerinden. Kadın ve erkek arasındaki savaşın bir yansıması olarak bir yönetmen ve onun sahneye koyacağı oyunda başrolü kapmaya çalışan bir aktrisin birbirine hazırladığı kurnaz tuzakları anlatan filmde Polanski hınzırca kendisiyle de dalga geçiyor. Yönetmen rolündeki Mathieu Amalric, şaşırtıcı şekilde Polanski’nin gençliğine benzerken, aktrisiyse Polanski’nin gerçek hayattaki karısı Emmanuelle Seigner canlandırmakta. Polanski bu filmiyle 28 Şubat’ta Cesar’larda En İyi Yönetmen ödülünü kazandı. 

Akbank Galaları bölümünün en merakla beklenen filmleri Villeneuve’den! 2009 Filmekimi’nde Polytechnique filmiyle izlediğimiz, 30. İstanbul Film Festivali’nde Incendies / İçimdeki Yangın filmiyle Altın Lale için yarışan Kanadalı yönetmen Denis Villeneuve 2013 yılında yaptığı son iki filmi Enemy / Düşman ve Prisoners / Tutsak ile bu yıl yine festival programında.

Nobel ödüllü yazar José Saramago’nun Türkiye’de de yayımlanan The Double / Kopyalanan Adam isimli romanından esinlenerek Javier Gullón tarafından senaryosu yazılan gerilim filmi Düşman, televizyonda kendisine çok benzeyen birini gören bir adamın bu benzerinin izini sürüşünü ele alıyor. Villeneuve’ün bu filminde başrolü, birbirine tıpatıp benzeyen iki ayrı adamı oynayan Jake Gyllenhaal üstlenirken, Mélanie Laurent, Isabella Rossellini, Sarah Gadon, Stephen R. Hart ve Jane Moffat gibi isimler ona eşlik ediyor. Düşman, Courmayeur Noir Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü kazandı.

En İyi Görüntü dalında Oscar’a aday gösterilen Tutsak ise, kaçırılan iki kız çocuğunun aranması sırasında yaşananları anlatıyor. Denis Villeneuve, Düşman filmini çekerken yeni bir film yönetmek için teklif alınca birlikte çok uyumlu çalıştığı Jake Gyllenhaal’ı hemen bu yeni filmin kadrosuna da dahil ediyor. Soluk soluğa izlenen bir polisiye gerilim olan Tutsak’ın oyuncu kadrosunda, bu kez yardımcı rolde olan Gyllenhaal’ın yanısıra Hugh Jackman, Maria Bello, Terrence Howard, Melissa Leo ve Paul Dano yer alıyor.

Yönetmen Fred Schepisi’nin merakla beklenen filmi Words and Pictures / Sözcükler ve Resimler de Türkiye’deki sinemaseverlerle ilk defa “Akbank Galaları”nda buluşacak filmlerden…

ÖZEL GÖSTERİM: TÜRK KLASİKLERİ YENİDEN

İstanbul Film Festivali, Groupama işbirliğiyle yedi yıl önce başlattığı “Özel Gösterim: Türk Klasikleri Yeniden” bölümüyle Türkiye sinemasının önemli yapıtlarının restore edilip yıllar sonra sinema perdesinde yeniden gösterilmelerini sağlıyor.

Festival kapsamında gerçekleştirilecek özel gösterimde bu yıl 2005 yılında festivalin Sinema Onur Ödülü’nü alan Yavuz Turgul’un yazıp yönettiği, başrollerinde Şener Şen, Uğur Yücel ve Sermin Hürmeriç’in yer aldığı, 1988 İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü alan 1987 yapımı Muhsin Bey filmi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema–TV Merkezi tarafından restore edilerek izleyicilere sunulacak. Filmde başrolü üstlenen Şener Şen 2006 yılında, görüntü yönetmeni Aytekin Çakmakçı 2013 yılında festivalin Sinema Onur Ödülü’nü almıştı. Filmin yapımcısı Abdurrahman Keskiner ve özgün müziklerini besteleyen Attila Özdemiroğlu da bu yıl Sinema Onur Ödülü’nü alacak. 

Sinemaseverler Groupama işbirliğiyle, daha önceki yıllarda Erden Kıral’ın 1979 yapımı Bereketli Topraklar Üzerinde, Lütfi Ö. Akad’ın 1949 tarihli Vurun Kahpeye, Atıf Yılmaz’ın 1978 tarihli Selvi Boylum Al Yazmalım, Memduh Ün’ün 1958 tarihli filmi Üç Arkadaş, Halit Refiğ’in 1964 tarihli Gurbet Kuşları ve Lütfi Ö. Akad’ın 1968 tarihli Vesikalı Yarim filmlerini restore edilmiş kopyalarından izleme şansı bulmuştu. 

FESTİVALDE BU YILA ÖZEL BÖLÜMLER

Türkiye’de Sinemanın 100. Yılına Özel: Bu İkiliye Dikkat 

İstanbul Film Festivali Türkiye’de sinemanın 100. yılını 38 filmlik çok özel bir seçkiyle kutluyor. Sinema yazarları Engin Ertan ve Fatih Özgüven, akademisyenler Selim Eyüboğlu ve Umut Tümay Arslan ile İstanbul Film Festivali direktörü Azize Tan, Türkiye’de sinemanın 100. yılına özel bu programı oluştururken kalburüstü filmleri önlerine serip, onlara değişik perspektiflerden bakmaya çalıştıkça belli başlı temaların öne çıktığını da fark ettiler. Sinemamızın yüz yıllık tarihine bakarken, en iyiler listelerinden bir tane hazırlamak yerine, ilk bakışta aklımıza akraba oldukları gelmeyecek, benzer dertlere sahip ikilileri tercih ettiler; böylece dikkatleri, mevzubahis meselelerin bazen hiç beklenmeyecek filmlere de sızabildiğine çekmeyi hedeflediler.

Adını da bir filmden alan “Bu İkiliye Dikkat” bölümü, cinsiyet rollerinin temsilinden iktidar tutkusuna, hâkim gücün simgesi olagelmiş erkeklerden farklı şekillerde var olma mücadelesi veren kadınlara, kent, köy ve taşra algısından İstanbul’un ve hatta Beyoğlu’nun sinemamızda başlı başlına bir konu, bir hikâye anlatma sahnesi olmasına, Kürt meselesinden azınlıklara çok geniş yelpazedeki temalarla bu ülkenin aynası olan yüz yıllık Türkiye sinemasına adanıyor.

Bağımsız Sinemanın Öncüsü Marin Karmitz ve MK2

Dünya film endüstrisine büyük katkılar sağlayan yönetmen ve yapımcı Marin Karmitz’in sinema kariyerinin ve kurduğu MK2 prodüksiyon ve sinemacılık şirketinin 40 yılına adanan “MK2–40. Yıl” bölümünde aralarında Abbas Kiarostami’nin Five / Beş, Xavier Dolan’ın Laurence Anyways, Lodge Kerrigan’ın Claire Dolan ve Paolo ile Vittorio Taviani’nin Kaos filmlerinin de olduğu, daha önce festival kapsamında gösterilmemiş MK2 filmleri izleyiciyle buluşacak. 

Theo Angelopoulos, Michael Haneke, Krzysztof Kieslowski, Fatih Akın gibi saygın yönetmenlerle çalışan Marin Karmitz, MK2 bünyesinde açtığı 12 sinema kompleksi ve 65 sinema salonuyla Fransa’nın bağımsız sinema öncülerinden. Karmitz’in kurduğu MK2 bugüne dek yapımını üstlendiği yüzden fazla filmle, yüzden fazla uluslararası ödül kazandı. 

Bağımsız film dağıtımcılığının ünlü ismi, yönetmen ve yapımcı Marin Karmitz festivalin, 19 Nisan Cumartesi akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenecek kapanış ve ödül töreninde Sinema Onur Ödülü’nü almak üzere İstanbul’da olacak.

Polonya Canlandırma Sineması

İstanbul Film Festivali’nde canlandırma sineması bu yıl, Polonya–Türkiye arası diplomatik ilişkilerinin tesisinin 600. yıldönümü ile ilgili kutlamaların kültür programı çerçevesinde Polonya’ya odaklanacak. “Polonya Canlandırma Sineması” bölümünde, Poznan Canlandırma Film Festivali direktörü, sanat tarihçisi ve eleştirmen Marcin Giżycki’nin derlediği Polonya Deneysel Canlandırma Sineması Antolojisi çerçevesinde toplam kısa metrajlı 40 film gösterecek. Bölüm kapsamında üç program halinde Pera Müzesi’nde gerçekleştirilecek gösterimlerin yanı sıra Polonyalı canlandırma yönetmen ve akademisyenlerinin katılımıyla bir de panel düzenlenecek. 

Savaş ve Hatıralar: Aleksey German Filmleri

Yalnızca altı film yapmasına rağmen Rus sinemasında büyük saygınlık kazanan, adı çoğu zaman Tarkovski’yle birlikte anılan Aleksey German’ın tüm filmleri festival kapsamında izleyiciyle buluşacak. 2013 yılında hayatını kaybeden ünlü yönetmenin yapıtlarını bir araya getiren retrospektifte The Seventh Companion / Yedinci Uydu, Trial on the Road / Kahraman Mı, Hain Mi?, Twenty Days Without War / Savaşsız Yirmi Gün, My Friend Ivan Lapshin / Arkadaşım İvan Lapşin, Khrustalyov, My Car! / Hrustalyov, Arabamı Getir! ve German’ın ölümünün ardından eşi tarafından tamamlanan 2013 yapımı Hard to be a God / Tanrı Olmak Zor İş filmleri gösterilecek. 


Nerdesin Aşkım?

Festivalin, aşkın ne yaşı ne de cinsiyeti olduğunun altını çizen bu yeni bölümü, aşkı bulmanın bin bir yolu olduğunu anlatan filmleri bir araya getiriyor. 

Plan B ve Ausente ile uluslararası festivallerde ses getiren Marco Berger’in cinsel tansiyonu hiç dinmeyen yeni filmi Hawaii festival programında. Yeni romanını yazmaya çalışan Eugenio’nun iş aramak için kapısına gelen genç, çocukluk arkadaşı Martín çıkar. İki adam bir yandan kaçamak şekilde diğerini gözler, diğer yandan gelecek tepkiyi kestiremediğinden aklından geçeni dile getiremez. Berger, ses ve görüntüleri ustalıkla kullandığı filmin mütevazı öyküsünden erotik ve tutkulu bir film çıkartıyor. 

Firefox / Can Ateşi ve Heading South filmlerinin kurgucusu ve senaristi, yönetmen Robin Campillo’nun bu son filmi Eastern Boys / Doğulu Çocuklar, Venedik’te Ufuklar bölümünde En İyi Film seçildi. Doğulu Çocuklar, Paris yakınlarında doğru Avrupa’dan gelen bir erkek fahişe çetesinin tuzağına düşen bir işadamını izliyor. Şaşırtıcı olay örgüsüyle izleyiciyi sürekli beklenti içinde tutan film, Fransa’daki göçmenlerin durumunu ve günümüz dünyasında samimiyet ihtiyacını ele alıyor. 

Fransız yönetmen Alain Guiraudie’nin son filmi Stranger by the Lake / Göldeki Yabancı, ölüm, cinsellik, eşcinsel kültürü ve dostluk kavramlarına yaklaşımıyla hem izleyicilerden hem de eleştirmenlerden büyük övgü topladı. Göldeki Yabancı, Mayıs 2013’te Cannes’da prömiyerini yaptığı Belirli Bir Bakış bölümünde En İyi Yönetmen Ödülü’nün yanı sıra Eşcinsel Palmiye’ye de layık görüldü. Hitchcockvari bir cinayet gizemi etrafında kurgulanan filmin tamamı bir yaz mevsiminde, bir çıplaklar plajında geçiyor. Filmin başrol oyuncusu Christophe Pau da festivale katılacak.

Sundance Film Festivali’nde Görüntü Ödülü kazanan Hong Khaou’nun ilk filmi Lilting / Sevgilinin Ardından, aşk ve kayıp temalarını ele alan incelikli bir dram. Filmde, oğlunu kaybeden Kamboçya asıllı bir kadın ile oğlunun sevgilisinin tanışması ve birbirlerini teselli etmeleri anlatılıyor. Yönetmen Lilting, filmin görsel yapısını Wong Kar–wai’nin Aşk Zamanı filminden esinlenerek kurmuş. 

Tabu yıkan yönetmen Bruce LaBruce’ın ilk uluslararası gösterimlerini Toronto ve Venedik film festivallerinde yapan son filmi Gerontophilia / Aşkın Yaşı Yoktur bu bölümün en ilginç filmlerinden. İleri yaştaki hemcinslerine karşı tutkulu bir çekim duyan genç hastabakıcı Lake’in bakımevindeki Bay Peabody’e duyduğu aşkı anlatan bu romantik filmin başrolünde Pier–Gabriel Lajoie yer alıyor. Bruce LaBruce’un beden ve cinsiyet politikalarını alışılmıştan daha az sivri bir tarzla ele aldığı Aşkın Yaşı Yoktur, Montreal Film Festivali’nde En İyi Kanada Filmi seçildi.

Bu yılki Berlin Film Festivali’nin izleyici favorileri arasında yer alan ve festivalden Teddy Ödülü’yle dönen yönetmen Daniel Ribeiro’nun ilk uzun metrajı The Way He Looks / Bugün Eve Yalnız Dönmek İstiyorum, ilk aşkın sarhoş edici etkisi üzerine. Görme engelli Leonardo, sınıflarına yeni gelen Gabriel ile çabucak kaynaşır ve kısa sürede ona âşık olduğunun farkına varır. Ancak en yakın arkadaşı Giovana da Gabriel’e tutulmuştur.

İsveç’ten Ester Martin Bergsmark’ın Something Must Break / İnceldiği Yerden Kopsun filmi de “Nerdesin Aşkım?” bölümünde izleyiciyle buluşacak filmlerden…

Birinci Dünya Savaşı ve Krizdeki Modernite

Festival, Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünü, “Birinci Dünya Savaşı ve Krizdeki Modernite” başlıklı özel bölümde gösterilecek iki filmle anıyor. Bölümde geçen yıl Seyfi Teoman İlk Film Ödülü’nün jürisinde de yer alan sinema yazarı ve festival programcısı Rüdiger Suchsland’ın çektiği Caligari – When Horror came into Cinema / Korku Sinemaya Geldiğinde ve Weimar döneminin ilk filmlerinden Robert Siodmak ve Edgar G. Ulmer’in 1929 filmi People on Sunday / Bir Pazar Günü filmleri paralel olarak gösterilecek. Bu özel bölüm kapsamında “Birinci Dünya Savaşı ve Krizdeki Modernite” başlıklı bir de panel düzenlenecek.


FESTİVALİN VAZGEÇİLMEZLERİ

Ustalar

“Ustalar” bölümünde sinemaseverler, dünya sinemasına yön vermeyi sürdüren, yıllara meydan okuyan usta yönetmenlerin son filmlerini izleme fırsatı bulacak. 

Efsane yönetmen Andrzej Wajda’nın Robert Wieckiewicz, Agnieszka Grochowska ile Iwona Bielska’nın başrollerini paylaştığı son filmi Walesa. Man Of Hope. / Walesa, Nobel Barış Ödülü sahibi Lech Walesa’nın haklarını savunan bir dok işçisinden önce Dayanışma Sendikası liderliğine, oradan Polonya’nın cumhurbaşkanlığına uzanan benzersiz yolculuğunun hikâyesini anlatıyor. Polonya’nın En İyi Yabancı Film Oscar adayı olan ve ilk gösterimini Venedik Film Festivali’nde yapan Walesa, yılın en iyi politik filmlerinden. Andrzej Wajda, bu yıl festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alacak. Ödül, Walesa’nın gösteriminde filmin başrol oyuncusuna verilecek.

Exotica ve Ararat filmleriyle tanınan yönetmen Atom Egoyan’ın son filmi Devil’s Knot / Şeytan Düğümü Maria Leveritt’in gerçek olaylara dayanan aynı isimli romanından sinemaya uyarlandı. Yapımcılığını Paul Harris Boardman’ın yaptığı ve Reese Witherspoon, Kevin Durand, Stephen Moyer, Colin Firth, Elias Koteas ile Bruce Greenwood’un rol aldığı filmde 1993 yılında kaybolan üç çocuğun cesetlerinin ortaya çıkışıyla bu kapalı toplumun ve ailelerin nasıl tepki verdiği, suçsuz olduklarını iddia etmelerine rağmen satanistlik ve cinayetle suçlanan üç gencin sorgu ve dava süreçleri anlatılıyor. Atom Egoyan’ın Exocita çizgisine geri döndüğü filmi Şeytanın Düğümü.

Philippe Garrel’in yeni filmi Jealousy / Kıskançlık’ta başrol yine yönetmenin oğlu Louis Garrel’in. Ancak bu kez genç aktör, dedesinden esinlenilerek yazılmış bir karakteri canlandırmakta. Kadın erkek ilişkileri, Parisli bohemler, sanat dünyası ve siyah beyaz görüntülerle Garrel’in önceki filmlerine aşina olanların seveceği hikâye günümüzde geçiyor olsa da filmde iki kadın arasında kalan babasının hayatını gözleyen küçük kız çocuğu Philippe Garrel’den başkası değil! Filmin başrol oyuncu Anna Mouglalis de festivalin konukları arasında. 

Terry Gilliam’ın son filmi The Zero Theorem / Sıfır Teorisi, yönetmenin 1985’te Brazil’le başlayıp 1995’te 12 Monkeys / 12 Maymun’la devam eden distopya üçlemesinin son filmi. Senaryosunu Pat Rushin’in yazdığı bu bilimkurguda, yaşamın anlamını ortaya çıkarmaya çalışırken üst düzeyde birilerinin ayağına basan yalnız bir hacker’ın hikâyesi anlatılıyor. Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan Sıfır Teorisi’nin oyuncu kadrosunda Christoph Waltz, Lucas Hedges, Ben Whishaw, Tilda Swinton, Mélanie Thierry ve David Thewlis gibi isimler bulunuyor. Belirsiz bir gelecekte geçen film, Gilliam’a özgü göz alıcı set tasarımları ve teknolojiyle paranoyayı buluşturan bir aksiyon.

Bertrand Tavernier’nin San Sebastián Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü alan son filmi Quai d’Orsay / Dışişleri bürokrasiyle dalga geçen keyifli bir siyasi taşlama. 2001 yılında İstanbul Film Festivali’nin Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alan usta yönetmen Bertrand Tavernier’nin filminin oyuncu kadrosunda Julie Gayet, Jane Birkin, Thierry Lhermitte, Raphaël Personnaz ve Niels Arestrup yer alıyor. İlk gösterimi Toronto Film Festivali’nde yapılan filmin esin kaynağı, filmin senaristi, Abel Lanzac mahlasını kullanan Fransız dışişlerinde çalışan Antonin Baudry ve grafik sanatçısı Christophe Blain’in birlikte tasarladıkları aynı adlı çizgi roman. 

Bir ustanın diğer bir ustayla dostluğunu anlatması sinemada çok rastlanmıyor. How Strange to be Named Federico, Scola Narrates Fellini / Ettore Scola Fellini’yi Anlatıyor ise tam da böyle bir film. Hem çok yakın dost hem de iki meslektaş olan Federico Fellini’yle Ettore Scola’nın dostlukları beyazperdeye yansıyor. Hem İtalyan hem dünya sinemasına benzersiz bir bakış. 

Festivalde 1970 yapımı kült filmi Baal de gösterilecek olan Volker Schlöndorff’un Berlinale’de özel bir galada gösterilen son filmi Diplomacy / Diplomasi, 2. Dünya Savaşında geçen ve gerçek bir olaya dayanan bir psikolojik gerilim. Filmin iki kahramanı, Müttefiklerin yaklaşmasıyla Paris’i yerle bir etme emri alan Nazi birliklerinin kumandanı Von Choltitz ve onu bu kararından vazgeçirmeye çalışan İsveç elçisi Nordling.

Berlin Film Festivali’nde prömiyerini yapan ve başrolünü Charlotte Gainsbourg’un oynadığı, Lars von Trier’in tartışmalı son filmi Nymphomaniac / İtiraf, bir seks bağımlısı hakkında. Ancak pek çok eleştirmenin de yazdığı gibi, açık seks sahnelerine rağmen film aslında erotik değil. Bilakis, kasıtlı biçimde seksi olmayan bir film. Yarattığı tartışmalar daha ziyade insan doğası, sekse bakışımız ve tabii ki her filmiyle, yaptığı her açıklamayla gündem yaratan yönetmenin kendisi üzerine. Film 1. bölüm ve 2. bölüm olarak iki ayrı seansta gösterilecek. 


NTV Belgesel Kuşağı

İstanbul Film Festivali’nin belgeseller bölümünün sponsorluğunu bu yıl da NTV üstlenecek.

Dünyanın en saygın belgesel film festivallerinden IDFA’nın bu yıl açılış filmi olan ve Sundance Film Festivali’nde Dünya Sineması–Belgesel dalında Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan Return to Homs / Humus’a Dönüş, Suriye’nin Humus şehrinden devrimci gençlerin bir portresi. Yönetmen Talal Derki üç yıl boyunca biri milli takım golcüsü, diğeri kameraman iki yakın arkadaşı pasif direnişten silahlı mücadeleye doğru takip ediyor. İki yıl önce festivale konuk olan, “Devrimin Filmini Çekmek” bölümüyle aynı isimli panelde de konuşmacı olan Suriyeli belgeselci, yapımcı ve festivalci Orwa Nyrabia da filmin yapımcılarından biri. Yönetmen Talal Derki’nin de katılacağı bir panelde Suriye’deki iç savaş ve son durum tartışılacak. 

70. Venedik Film Festivali’nde, 15 yıl aradan sonra İtalya’ya Altın Aslan ödülünü kazandıran, aynı zamanda Altın Aslan’ı kazanan ilk belgesel olarak tarihe geçen Sacro GRA / Çevreyolu, bölümün öne çıkan belgesellerinden. Bir dönem İstanbul’da da yaşamış olan Gianfranco Rosi’nin yazıp yönettiği film, Roma’yı çevreleyen GRA isimli otoban ve civarındaki hayatı gösteriyor. Italo Calvino’nun Görünmez Kentler adlı romanından esinlenen Rosi, bu film üzerinde iki yıl çalışmış.

İtalyan sinemasının efsane yönetmeni Bernardo Bertolucci’nin gözünden sinema sanatını anlatan Bertolucci on Bertolucci / Bertolucci’den Bertolucci izleyiciyi olağanüstü bir yolculuğa çıkarıyor. Walter Fasano ve Luca Guadagnino’nın iki yıllık bir arşiv taramasının ardından oluşturulan filmde dünyanın dört bir yanından 300 saati aşkın arşiv kaydı bir araya getirildi. 

BAFTA Ödülleri’nde “En İyi Belgesel” dalında yarışan ve 15 filmlik Oscar belgesel ön listesinde yer alan The Armstrong Lie / Amstrong Yalanı kanserle boğuştuktan sonra defalarca şampiyonluk kazanan efsane bisikletçi Lance Armstrong’un doping yüzünden ömür boyu spordan men edilişinin hikâyesini işliyor. Yönetmen Alex Gibney, “Kaybetmenin fikrine bile katlanamıyorum; benim için kaybetmek ölüm demek” diyen ünlü sporcu Armstrong’u 2008’den 2011’e kadar gözlemleyerek onun benzersiz yükselişi ve düşüşünü anlatıyor. İlk uluslararası gösterimlerini Venedik ve Toronto film festivallerinde yapan filmin yönetmeni Alex Gibney’nin bir önceki belgeseli, Mea Maxima Culpa / Madonna Ağlıyor 32. İstanbul Film Festivali’nde izleyicilerle buluşmuştu. 

2010’da ölen yazar J.D. Salinger’ın ortadan kayboluşuyla ilgili araştırma yapan Salinger gerilim tarzında kurgulanmış bir belgesel. Gönülçelen adlı romanı bugün bile Amerika’nın II. Dünya Savaşı sonrası dönemine dair en benzersiz belgelerden kabul edilen yazar; son öyküsünü 1965 yılında yayımladıktan sonra ortadan kaybolur ve sayısız araştırma yapılmasına rağmen neden böyle yaptığı hiç belirlenemez. Belgesel, yazarın arkadaşları ve meslektaşları dahil 150 kişiyle yapılan röportajlarla bu esrar perdesini aralamaya çalışıyor. 

James Toback’in Seduced and Abandoned / Baştan Çıkarılmış ve Terkedilmiş belgeseli sinema sektörünün içinden bir derdi, yani çoğu zaman acılı olan yapımcı arayışını, son derece eğlenceli bir gözle anlatıyor. Alec Baldwin’in sözleriyle “film işi bulup görebileceğiniz en fena âşık sayılır: üst üste hem baştan çıkarılır hem terk edilirsiniz.” Filmde yönetmen James Toback ve oyuncu Alec Baldwin, ortak projeleri olan bir siyasal erotik gerilim filmine yapımcı bulmak üzere Cannes Film Festivali’ne gelirler. Film, bu proje uğruna ikilinin stüdyo sahiplerinden milyarderlere, yapımcılardan dağıtımcılara kimlerle nasıl görüşmeler yaptığını adım adım izliyor. Filmde Berenice Bejo, Bernardo Bertolucci, James Caan, Neve Campbell, Jessica Chastain, Diablo Cody, Francis Ford Coppola, Ryan Gosling gibi onlarca ünlü kısa süre de olsa kameranın önüne geçiyor. Filmin ilk gösterimi de geçen yıl Cannes Film Festivali’nde yapıldı.

En İyi Belgesel Oscar’ı kazanan 20 Feet from Stardom / Yıldız Olmaya Ramak Kala, yönetmen Morgan Neville’in “vokalistlere aşk mektubu” olarak tanımlanıyor. Hem göze hem de kulağa hitap eden bu belgesel çoğu zaman adı unutulan müzik emektarlarına bir saygı duruşu. 

Locarno’da Eleştirmenler Haftası’nda Jüri Ödülü’nü kazanan Marc Bauder’in filmi Master of the Universe / Evrenin Hâkimi, kapitalizmin altın çağı sayılan 1980’lerde yatırım bankacılığı yapan Rainer Voss’un günümüzden milyonlarca dolarla oynadığı o günlere ve dünyayı sarsan finans krizlerine bakışını aktarıyor. Bankacılık, kapitalizm ve para politikalarına dair çarpıcı, büyüleyici ve kan dondurucu bir belgesel.

2012’de “dini hassasiyetleri kullanarak isyan etmek” suçlamasıyla Rusya’da tutuklanan Pussy Riot üyeleri, çalışma kampına gönderildi. Gogol’ün Karıları adlı sinema kolektifi, baskıcı Rus iktidarının bu feminist punk müzik grubuna bu cezayı layık görmesine giden süreci Pussy Versus Putin / Pussy Putin’e Karşı filmiyle belgeliyor. Filmin yapım ekibi, güvenlik gerekçesiyle isimlerini açıklamıyor. IDFA’da En İyi Orta Metraj Belgesel Ödülü’nü kazanan film, Pussy Riot’ın eylemlerini gözlemlerken Rusya’da halkın durumunu da gözler önüne seriyor. 

Kıbrıslı Rum yönetmen ve gazeteci Nina Maria Paschalidou’nun ikinci filmi olan Kismet / Kısmet, farklı etnik ve dini kökenlerden birçok kadını ekrana kilitleyen Türkiye yapımı pembe dizilerin sırrını çözmeye çalışıyor. Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyalarındaki ününü her geçen gün arttıran ve çokça konuşulan Gümüş, Fatmagül’ün Suçu Ne?, Muhteşem Yüzyıl gibi pembe diziler, bu coğrafyalardaki kadınların sosyal ve dini yaşamlarını etkileyerek aynı kadınların toplumdaki rollerini ve kendilerini sorgulamalarını da sağlıyor. Belgeseli için Türkiye, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan ve Yunanistan’da çekim yapan Nina Maria Paschalidou, Meryem Uzerli, Songül Öden ve Beren Saat başta olmak üzere birçok ünlü oyuncu, yapımcı, senarist ve izleyiciyle görüşmeler yapmış. Yönetmen Nina Maria Paschalidou’nun da konuk olarak geleceği festivalde filmle ilgili bir de panel düzenlenecek.

Günümüzün usta oyuncu ve yönetmenleri Ingmar Bergman’ın evinde Bergman filmlerini anlatıyorlar. Trespassing Bergman / Bergman’ın Evinde filminde Woddy Allen, Robert De Niro, Lars von Trier, Holly Hunter, Martin Scorsese, Claire Denis, Michael Haneke, Francis Ford Coppola ve daha fazlasının gözünden İsveçli usta yönetmen Bergman’ın hayatını ve filmlerini, filmlerinden daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış kamera arkası görüntüleriyle birlikte izliyoruz. 

Berlin’de Cinema Fairbindet Yaratıcılık Ödülü kazanan Concerning Violence / Şiddete Dair, Afrika’da sömürgeleşmenin ardından özgürleşme sürecinin 1960 ve 1970’lerde nasıl başladığını ve sömürgeleşmenin olumsuz etkilerini gözler önüne seren bir belgesel. Belgeselin kaynağı ise Marksist psikiyatr ve filozof Frantz Fanon’un çığır açan manifestosu Yeryüzünün Lanetlileri. Black Power Mixtape’in yönetmeni Göran Olsson’un Sundance ve Berlin film festivallerinde prömiyerini yapan bu son filminin anlatıcısı Lauryn Hill. 

Dünya Festivallerinden

Sabah Gazetesi sponsorluğundaki “Dünya Festivallerinden” bölümü, festival izleyicilerine 20 yönetmenin yakın dönemde uluslararası festivallerde gösterilen, çoğu ödüllü son yapıtlarından örnekler sunacak. 

Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Ayı’yı kazanan film, bu yıl da festival programında yer alıyor. Diao Yinan’ın üçüncü uzun metrajı olan Black Coal, Thin Ice / İnce Buz Kara Kömür Çin’in kuzeyinde geçen bir polisiye. Film, aynı zamanda Berlin’de başrol oyuncusu Lİao Fan’a da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü getirdi. 

Polonya’da Nazi işgali ile Holokost’un acı izlerini süren bir hikâye anlatan Pawel Pawlikowski’nin son filmi Ida, uluslararası festivallerde birçok ödüle layık görülerek 2014’ün en iyilerinden olmaya doğru yol aldı. Londra, Les Arcs, Gdynia ve Varşova film festivallerinden En İyi Film, Toronto’da FIPRESCI Ödülü’nü alan Ida, ayrıca Les Arcs Film Festivali’nde her iki başrol oyuncusu Agata Kulesza ve Agata Trzebuchowska’ya da En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazandırdı. 1960’larda Polonya’da geçen, son derece çarpıcı görüntüleriyle dikkat çeken siyah–beyaz film, genç rahibe adayı Anna’nın son yeminini etmeden hemen önce aslında Yahudi olduğunu öğrenmesiyle değişen hayatını anlatıyor. Pawel Pawlikowski ve filmin başrol oyuncusu Agata Trzebuchowska da festivale katılacak. 

2013 Cannes FIPRESCI Belirli Bir Bakış Ödülü alan Manuscripts Don’t Burn / Elyazmaları Yanmaz, İran rejiminin 21 yazar ve gazeteciye suikast planladığı 1995 yılında yaşanan gerçek olaylardan yola çıkarak çekildi. Filmde, yönetmen Muhammed Rasulof, İran’da uygulanan sansürü, zulmü ve otoriter rejimi, İran’da bir aydın ve siyasi tutuklu olarak yattığı hapishanede anılarını gizlice kâğıda aktaran yazar Kasra üzerinden anlatıyor. Altı yıl hapis cezasına çaptırılan ve film çekmesi yasaklanan yönetmen Muhammed Rasulof’a Ekim 2013’ten beri yurtdışına çıkma yasağı da getirilmiştir. Can güvenlikleri açısından, film ekibinin isimleri gizli tutulmaktadır. 

Her daim büyüleyici Catherine Deneuve ve (Le grand soir ve Mammuth filmlerinin yönetmeni) Gustave Kelvern’in başrollerini paylaştığı ve Pierre Salvadori’nin yönettiği In the Courtyard / Avludaki Fısıltılar, şubat ayındaki Berlin Film Festivali’nde özel bir galada izleyiciyle buluştu. Hem dokunaklı hem de güldürücü bir film olan In the Courtyard’da, Paris’te bir binada, yaşamlarını yapayalnız sürdürmekte olan Mathilde ve Antoine’ın öyküsünü izliyoruz. Kırk yaşındaki müzisyen Antoine aniden müzik kariyerine noktayı koyar. Sonra da, Paris’teki eski bir binanın kapıcısı olarak çalışmaya başlar. Daha yeni emekli olan komşu Mathilde ise tatlı ama insanlara güvenmeyen bir kadındır. İkilinin arasında yavaş yavaş alışılmadık bir dostluk kurulur.

Dünya festivalleri bölümünde, 2013’te Tabu adlı filmiyle uluslararası başarı kazanan ve bu yıl Venedik Film Festivali’nde gösterilen Miguel Gomes’in son kısa filmi Redemption / Kefaret de var. Festival kapsamında, Meksikalı yönetmenin, Cântico Das Criaturas / Tüm Varlıkların İlahisi , 31, Inventário De Natal / Noel Hediyeleri ve Entretanto / Bu Arada adındaki kısa filmleri de Kefaret’le birlikte gösterilecek.


Ningen, insan şeklini alarak insana ait tüm zenginliklere sahip bir hale gelmek üzerine iddiaya giren Tilki ile Rakun’un masalından yola çıkarak zengin bir adamın dolandırılma öyküsünü anlatıyor. Şiirsel film diliyle, masal ve alegoriyi bir potada eriten Ningen bir Japon masalından yola çıkarak derinden etkileyen, bol ödüllü yönetmen ikili Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti’nin ikinci uzun metrajlı çalışması. Ningen izleyiciyle ilk kez Toronto Film Festivali’nde buluştu. Filmin yönetmenleri de festivalde bizlerle olacak. 

2013 yılında Abu Dhabi Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü, Chicago Film Festivali’nde En İyi Film, Duhok Film Festivali’nde (Irak) En İyi Film, En İyi Senaryo ve En İyi Kadın ve Inverness’te İzleyici Ödülü’nü alan My Sweet Pepper Land / Tatlı Biber Diyarım bir direniş filmi. Votka Limon ve Kilomètre zéro / Sıfır Kilometre filmleriyle tanınan yazar ve yönetmen Hiner Saleem’in son filmi Tatlı Biber Diyarım, Saddam Hüseyin’in düşmesinden sonra, İran–Türkiye sınırındaki köyde komiser olan Kürt savaş kahramanı Baran’ın bölgede hüküm süren kaçakçılarla mücadelesi konu ediliyor. Ortadoğu usulü bu kışkırtıcı ve şakacı kovboy filminde; Baran’ın, yeni açılan okulun genç ve bağımsız öğretmeni Govend ile birlikte geleneksel baskılara ve köy ağasına başkaldırısını izleyeceğiz. Hiner Saleem ve Golshifteh Farahani de festivalin konukları arasında.

2013 yılında Mar Del Plata Film Festivali’nde Özel Jüri Ödülü’nü kazanan Amerikan Bağımsız Sineması’nın öncü yönetmenlerinden Alexandre Rockwell’in son filmi Little Feet / Minik Ayaklar iki kardeşin, mahallelerine yeni taşınan bir çocukla nehre yaptıkları yolculuğu konu alan bir aile filmi. Filmin başrollerinde Rockwell’in küçük kızı Lana’yla beraber senaryosunu yazdığı, siyah–beyaz görüntüleri ve serbest kurgusuyla özgün bir anlatım yakalayan filmde başkarakterleri de yönetmenin çocukları iki kardeş, Lana ve Nico Rockwell canlandırıyor. 

The Full Monty’nin yapımcısı Uberto Pasolini, ikinci yönetmenlik denemesi Still Life / Durgun Hayat’ta kimsesizlerin akrabalarını araştıran sıradan bir adamın hayatını perdeye taşıyor. Komedi ve dram arasında sağlam bir denge tutturan Durgun Hayat, ailenin öneminin altını çizen hüzünlü bir film. Yönetmen Uberto Pasolini bu filmi ile Venedik Film Festivali Ufuklar ve Eleştirmenler bölümlerinde En İyi Yönetmen ödülünü aldı. Pasolini de festivalin konuklarından olacak. 

Ödüllü psikoterapist Jonathan Asser’ın kaleminden beyazperdeye uyarlanan, yönetmenliğini David Mackenzie’nin yaptığı Starred Up / Yüksek Risk, A Prophet / Yeraltı Peygamberi’nden sonra çekilen en iyi hapishane filmi olarak görülüyor. Yüksek Risk, şiddete yatkın olan genç mahkûm Eric’in hapishanede ayakta kalabilme mücadelesinin öyküsünün anlatıldığı, beklenmedik olayların ardı ardına geliştiği ve göz kırpmadan izlenen sarsıcı bir film. Eric rolüyle genç aktör Jack O’Connell, Les Arcs Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı. David Mackenzie de festivale katılacak konuklar arasında.

Yorgos Tsemberopoulos’ın 12 yıl aradan sonra çektiği ilk film olan The Enemy Within / İçimizdeki Düşman, mutlu aile ve iş yaşamını sakince sürdüren sıradan bir adamın evini serserilerin basmasıyla şiddetle tanışmasını ele alan, Yunan yeni dalga sinemasının en yeni örneklerinden. Ülkeyi saran yolsuzluk ve kriz ortamını da yansıtan film Luxor Film Festivali’nde Gümüş Sütun Ödülü’nü aldı. Yorgos Tsemberopoulos da festivale katılacak.

Insomnia / Uykusuz ve Prozac Nation filmleriyle tanınan Erik Skjoldbjærg imzalı 2013 yapımı Norveç gerilim filmi Pioneer / Öncü, derin deniz dalgıcı bir adamın, okyanusun dibinde gerçekleşmiş trajik bir kaza hakkındaki gerçekleri ortaya çıkartırken uluslararası petrol şirketlerinin çıkar çatışmalarına denk gelerek hayatını tehlikeye atışını anlatıyor. Norveç’in bugünkü zenginliğine ulaşmasını sağlayan petrol yataklarının ilk bulunduğu yılları anlatan film, Toronto Film Festivali’nde “Özel Gösterim” bölümünde yer aldı. Filmin oyuncu kadrosunda Wes Bentley, Stephen Lang ve Aksel Hennie var. Öncü, Chicago Film Festivali’nde En İyi Görüntü Ödülü aldı.

Donovan Marsh’ın son filmi iNumber Number / Vurgun, hem görselliği, hem konusu hem de yapım süreciyle büyük ilgi toplayacak olan bir polisiye aksiyon. Filmin başrolündeki S’dumo Mtshali, Marsh’ın televizyonda yayımlanan “Class Act” adlı oyunculuk yarışmasının galibi oldu. Bu film de Mtshali için yazıldı. Mtshali filmde hakkı yendiği için bir defalık bir soygun yapmaya kalkışan dürüst bir sivil polisi canlandırıyor.

İlk uzun metraj filmi Belle Epine ile tanıdığımız Rebecca Zlotowski’nin ikinci filmi Grand Central / Nükleer Santral işçi sınıfının dramını bir yasak aşk üzerinden anlatıyor. Oyuncu kadrosunda Mavi En Sıcak Renktir filminin başrol oyuncularından Léa Seydoux’nun yer aldığı film Viyana Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülünü aldı. 

Bay Lazarescu’nun Ölümü filmiyle tanınan Romen yönetmen Cristi Puiu’nun son filmi Three Interpretation Exercises / 3 Oyunculuk Egzersizi, adından da anlaşılacağı gibi oyunculuk öğrencilerine yönelik bir egzersizin filmi. Puiu, 2012’de Toulouse’da Les Chantiers Nomades okulu tarafından bir atölye çalışması için davet edildiğinde ders vermek yerine böyle bir film çekmeyi tercih eder. Oyunculara Rus şair ve filozof Vladimir Solovyov’un Üç Konuşma adlı yapıtını uyarlayarak verir ve doğaçlamalarla bu yapıtı oynamalarını talep eder. Hem hayat hem de felsefe ve oyunculuk üzerine olağanüstü ilginç bir deneme–belgesel–film.

Berlin’de Kiliseler Birliği Ödülü’nü kazanan Calvary / İnfaz ise İrlandalı yönetmen John Michael McDonagh’un sırlar ve ölüm korkusunu tiye aldığı bir kara komedi. Filmde Brendan Gleeson’ın canlandırdığı bir rahip, günah çıkartan bir adamın bir hafta içinde onu öldüreceğini söylemesiyle bu yedi günde hem hayatını toparlamaya hem de katilini vaz geçirmeye çabalıyor. 

Antidepresan 

İlk kez 2010 yılında 29. İstanbul Film Festivali’nde özel bölüm olarak yer alan ve kısa sürede festivalin vazgeçilmezlerinden olan “Antidepresan”, SinemaTV sponsorluğunda izleyicilerle buluşacak.

Senarist–yönetmen Lance Daly’nin son filmi Life’s a Breeze / Hayat Bir Esintidir, kriz sonrası ekonomik sıkıntıyla sarsılan Dublin’de geçen bir aile komedisi. Filmde, içi para dolu bir yatağı yanlışlıkla çöpe atıp bir de radyodan yardım çağrısında bulununca bütün ülkenin çöplüklere akın etmesi ve ailenin dağılma raddesine gelişi mizahi bir dille anlatılıyor.

Lukas Moodysson’un, eşi Coco’nun yazıp çizdiği Never Goodnight adlı çizgi romandan uyarladığı We are the Best! / Bizden İyisi Yok tüm sinemaseverlere seslenen bir film. Çok küçük yaşta kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalmış 13 yaşındaki üç arkadaşın ellerinde tek bir enstrüman olmadan, bir punk grubu kurmalarını anlatıyor. Yönetmen Lukas Moodysson’un hayatın yaşamaya değer olduğunu göstermek amacıyla çektiği Bizden İyisi Yok Tokyo’da büyük ödül, Reykjavik’te izleyici ödülü ve Lübeck’te Baltık jürisi ödüllerini aldı. 

Ördek Mevsimi ve Lake Tahoe / Tahoe Gölü filmlerinden tanıdığımız Fernando Eimbcke’nin yazıp yönettiği Meksika yapımı komedi Club Sándwich, çok iyi anlaşan bir anne–oğulun hikâyesini ergenlik sancıları ve gündelik detaylar üzerinden mizahi dokunuşlarla anlatıyor. Oyuncu kadrosunda Lucio Giménez Cacho, María Renée Prudencio ve Danae Reynaud’un bulunduğu film, San Sebastian Film Festivali’nde En İyi Yönetmen, Torino Film Festivali’nde En İyi Film ödüllerini kazandı. Fernando Eimbcke de festivalin konukları arasında.

Büyük ilgi toplayan Les triplettes de Belleville / Belleville’de Randevu ve Filmekimi 2010 programında yer alan The Illusionist / Sihirbaz adlı canlandırma filmlerinin ardından Sylvain Chomet bu kez canlı çekim bir Fransız komedisiyle festival programında. Yönetmenliğini ve senaryosunu Chomet’nin üstlendiği Attila Marcel, iki teyzesi tarafından yetiştirilmiş, konuşmaktan vazgeçmiş, 33 yaşındaki Attila’nın çocukken öldüğünü sandığı anne ve babasını bulabilmek uğruna başından geçenleri anlatıyor. Başrollerini Guillaume Gouix, Anne Le Ny ve Bernadette Lafont’un paylaştığı film ilk gösterimini Toronto Film Festivali’nde yaptı.

Woody Allen filmlerinde rastlanan türden uçsuz bucaksız diyaloglar ve platonik âşıklarla dolu Our Sunhi / Hepimizin Sevgilisi, Güney Koreli yönetmen Hong Sang–soo’ya Locarno Film Festivali’nde En İyi Yönetmen dalında Gümüş Leopar Ödülü kazandırdı. Filme ismini veren Sunhi, sinema bölümünden mezun olduktan sonra kendini profesörünün, eski sevgilisinin ve bir arkadaşının onu elde etmek için verdikleri mücadelenin ortasında bulur. Dünyadan bihaber erkekler flört için onun peşindeyken, Sunhi’nin derdi yurtdışında okuması için gerekli bir referans mektubu almaktır.

May in the Summer / May’in Yazı, Amreeka ile büyük ilgi toplayan yönetmen Cherien Dabis’nin son filmi. Filmde saygın akademisyen nişanlısıyla evlenmek üzere New York’tan memleketi Ürdün’ün başkenti Amman’a gelen genç bir kadının ailesiyle çatışmaları ele alınıyor. May’in Yazı, Sundance Film Festivali Dramatik bölümünün açılış filmi olarak gösterildi. Cherien Dabis festivalin konukları arasında.

Geceyarısı Çılgınlığı

Uyarıcı, sarsıcı, ürkütücü, kışkırtıcı filmleri uykuya tercih edenlerin dört gözle beklediği geleneksel “Geceyarısı Çılgınlığı” bölümü tv2 sponsorluğunda düzenlenecek. Festival boyunca cuma geceleri Beyoğlu, cumartesi geceleri ise Atlas sinemasında 24.00 seansında gösterilecek filmler izleyicilerin uykusunu kaçıracak.

Yönetmenliğini ve senaryosunu Aharon Keshales ve Navot Papushado’nun yaptığı İsrail yapımı Big Bad Wolves / Büyük Kötü Kurtlar, oyuncu kadrosunda Lior Ashkenazi, Rotem Keinan, Tzahi Grad gibi isimleri bulunduruyor. Vahşi bir seri cinayetin failini yasadışı ve ahlak dışı yöntemlerle takip eden bir babayla bir polisi izleyen Büyük Kötü Kurtlar, Quentin Tarantino tarafından “Yılın en iyi filmi!” sözleriyle övüldü. Filmin yönetmeni ve yapımcısı da festivale konuk olarak katılacak.


Genelde kısa filmler çeken yönetmen Jennifer Kent’in ilk uzun metrajlı çalışması Babadook / Karabasan, 2014 Sundance Film Festivali’nde büyük ses getirdi. Polanski’nin klasik, evde geçen korku filmleri geleneğine uygun psikolojik bir gerilim olan filmde ana oğul olan Amelia ve Samuel’in hikâyesi anlatılıyor. Samuel rüyasında, sürekli ikisini de öldürmeye gelen bir canavar görmektedir. Evde bir gün, Babadook adında ürkütücü bir masal kitabı okurlar. O andan itibaren, Samuel, rüyasında gördüğü canavarın Babadook olduğuna inanmaya başlar. Ama, belki de, Babadook gerçekten vardır.

Yeni Bir Bakış

Nescafé Gold’un sponsor olduğu “Yeni Bir Bakış” bölümünde, ilk ya da ikinci filmleriyle dünya sinema endüstrisinin dikkatini üzerlerine çeken genç yönetmenlerin filmleri izleyicilerle buluşacak. 

İsrail gizli servisi tarafından muhbir olarak kullanılan Filistinli bir gencin sadakat konusunda yaşadığı çelişkili durumu anlatan Bethlehem / Betlehem, Yuval Adler’in ilk uzun metrajlı filmi. Yönetmenin, Shin Bet çalışanları ve Filistinli militanlarla uzun yıllar boyunca yaptığı görüşmeler ve araştırmalarının bir sonucu olan Betlehem, ahlaki ikilemlere ve kendi sadakatlerine karşı savaşırken birbirilerinden kopma noktasına gelen iki kardeşin hikâyesini alışılmamış bir açıdan anlatıyor. Senaryosu Yuval Adler ile birlikte Filistinli Arap gazeteci Ali Waked tarafından yazılan film En İyi Yabancı Film dalında İsrail’in Oscar adayı oldu ve Haifa Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü kazandı.

Rus yönetmen Yuri Bykov’un aksiyon–gerilim filmi The Major / Komiser, yönetmenin ilk kez Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası’nda izleyici karşısına çıkan ikinci uzun metrajlı filmi. Oyuncu kadrosunda Denis Shvedov, Yuri Bykov ve Irina Nizina bulunuyor. İlk gösteriminin ardından Toronto Film Festivali’nde gösterim şansı bulan Komiser, Şangay Film Festivali’nde de En İyi Film Ödülü’nü kazandı. Komiser, Rus polis teşkilatındaki yozlaşmayı farklı bir bakış açısıyla ele alıyor.

Avrupa’da son yıllarda çekilmiş en başarılı kısa filmlerden biri olarak kabul edilen Rita (2009) ile isimlerini duyuran Fabio Grassadonia ile Antonio Piazza’nın ilk uzun metrajlı filmi Salvo, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yaptı. Filmin oyuncu kadrosunda Saleh Bakri, Luigi Lo Cascio ve Sara Serraiocco yer alıyor. Sicilya mafyası için çalışan yalnız, soğuk ve acımasız katil Salvo’nun, işini yapmak için bir gün gizlice girdiği bir evde kör bir genç kız olan Rita’yla karşılaşarak ve onu himayesine almasını izleyen film, Cannes’da Eleştirmenler Haftası Bölümü’nde Büyük Ödül, Ljubljana’da FIPRESCI Ödülü, Lodz’da ise En İyi İlk Film Ödülü’nü kazandı.

Aslen oyuncu olan senarist ve yönetmen Geetu Mohandas’ın ilk uzun metrajlı film Liar’s Dice / Zar Oyunu temel bir yol filminin öğeleri dışında gerilim unsurlarını da barındırıyor. Başrollerini Geetanjali Thapa ile Lunchbox / Sefertası ve Wasseypur Çeteleri’nden tanıdığımız ünlü Bollywood oyuncusu Nawazuddin Siddiqui’nin paylaştığı filmin kahramanı, Himalayalar’da yaşayan kendi başına buyruk, bağımsız bir kadın olan Kamla. Sundance’te Dünya Sineması Dramatik Filmler bölümünde gösterilen film, Kamla’nın köy büyüklerinin sözünü dinlemeyerek kayıp kocasını aramak üzere yollara düşmesini anlatıyor. 

Ortak yapımcılarından biri geçen yıl festivale konuk olan Carlos Reygadas olan The Mute / Dilsiz’nin yönetmen koltuğunda Diego ve Daniel Vega yer alıyor. Oyuncu kadrosunda Fernando Bacilio, Lidia Rodríguez ve Juan Luis Maldonado bulunuyor. Fernando Bacilio, Locarno Film Festivali’nde bu filmdeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı. Bu kara komedide yönetmenler Diego ve Daniel Vega, Meksika toplumundaki yozlaşmayı bir yargıç üzerinden ele alıyor.

Meksikalı Claudia Sainte–Luce’nin filmi The Amazing Cat Fish / Muhteşem Kedibalığı, sıcak ve hüzünlü bir aile filmi. Locarno’da Genç Jüri Ödülü alan, Mar Del Plata’da En İyi Latin Amerika Filmi seçilen film, Claudia adında amaçsız bir genç kızın, tesadüfen tanıştığı kanser hastası Martha’nın ailesine dahil olma sürecini anlatıyor.

Romen yönetmen Tudor Cristian Jurgiu’nun ilk uzun metrajlı filmi The Japanese Dog / Japon Köpeği, bir baba ile oğulun basit öyküsünü beyaz perdeye aktarıyor. İlk kez San Sebastian’da izleyiciyle buluşan film, kendi yağıyla kavrulup giden gururlu Costache’nin bir sel felaketinde karısını, köpeğini ve evini kaybetmesiyle nasıl zorlu bir hayata sürüklendiğini anlatıyor. Bir aile dramını izlerken film, küresel krizin etkilerini Romanya’da da gözlemliyor. Tudor Cristian Jurgiu da festivale gelecek isimlerden biri.

Umut Dağ, Kuma’dan sonra ikinci filmi Cracks in the Concrete / Betondaki Çatlaklar’da da sorunlu aile ilişkilerine bakıyor. Hapishanede geçirdiği 10 yıldan sonra Ertan, suç dünyasından uzak durarak yeni bir başlangıç yapmak niyetindedir. Ancak kimse ona inanmaz. Yıllardır görmediği oğlu Mikail’i suç dünyasından korumak için kimliğini gizleyerek ona yaklaşmaya çalışır. İlk gösterimi Berlin Film Festivali’nde gerçekleşen bu baba–oğul hikâyesi, enerjik anlatımıyla beğeni topladı.


Andrea Pallaoro’nun Medeas / Medealar’ı, ılık bir yaz akşamında pastoral bir aile portresiyle başlıyor. Zaten, bu aileyi son kez mutlu ve bir arada görüşümüz. Ödüllü sinema ve tiyatro yönetmeni Andrea Pallaoro’nun bu ilk uzun metrajlı filmi, çalışkan ve cesur mandıracı Ennis ile kulağı duymayan karısı Christina’nın, sıkıntıları arttıkça birbirlerinden ve beş çocuklarından adım adım kopuşunu izliyor. Prömiyeri Venedik Film Festivali’nin “Ufuklar” bölümünde yapılan Medealar’da yabancılaşma, samimiyet, tutku, umutsuzluk ve gönül yarasının nasıl algılandığı mercek altına alınıyor. Filmin yönetmeni Andrea Pallaoro da festivalin konukları arasında.

Brezilyalı yönetmen Fernando Coimbra’nın ilk uzun metrajlı çalışması olan gerilim filmi Wolf At The Door / Kurt Kapıda, Rio Film Festivali’nde En İyi Film ve San Sebastian Film Festivali’nde Latin Ufuklar ödülünü kazandı. Tüm insanların içinde var olan acımasızlık ve nefret duygularına parmak basan bu kapkara öyküde, her anne babanın en büyük korkusuyla karşılaşıyoruz: Çocuğun kaçırılması. Sylvia ve Bernardo, okul çıkışında, küçük kızlarını tanımadıkları bir kadının alıp gittiğini anladıklarında, elleri ayakları birbirine dolanır. Ama bu olayın arkasında, hiç kimsenin aklına bile gelmeyecek biri vardır, Bernardo’nun metresi Rosa. 

Mayınlı Bölge

İstanbul Film Festivali’nin ilgiyle beklenen bölümlerinden “Mayınlı Bölge”de farklı tür ve anlatım teknikleriyle sınırları zorlayan, yaklaşımları ve teknik özellikleriyle tekinsiz yerlerde dolaşan 9 film gösterilecek.

Alexandros Avranas’ın yazıp yönettiği Yunan sinemasının Yeni Dalgası diye nitelenen hareketin başarılı bir örneği sayılan ve 2013’ün uluslararası alanda en çok ses getiren Yunan filmi Miss Violence / Şiddet Güzeli 11 yaşındaki kızlarının doğum gününde intihar etmesi üzerine sessiz kalan bir ailenin dramını konu alıyor. Ekonomik krizin ahlaki yozlaşmayla ilişkisini değerlendiren film, Venedik Film Festivali’nde İstanbul doğumlu başrol oyuncusu Themis Panou’ya En İyi Erkek Oyuncu dalında Volpi Kupası’nı ve Alexandros Avranas’a En İyi Yönetmen ödülünü kazandırdı. Alexandros Avranas ve Themis Panou da festivale katılacak. 

Tsai Ming–liang’ın programdaki diğer filmi Stray Dogs / Sokak Köpekleri, Taipei Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yönetmen; Venedik Film Festivali’nde ise Jüri Özel Ödülü ile Özel Mansiyon kazandı. Başrollerini Kang–sheng Lee, Shiang–chyi Chen, Yi Cheng Lee’nin paylaştığı dramda Tsai Ming–liang, sırtında tabelalarla ayaklı reklam panosu olarak çalışan evsiz bir adam ile iki çocuğunun hikâyesini kendine has minimal bir anlatımla ele alıyor. 

Goodbye, Dragon Inn / Elveda Sinema ile 2004’te Altın Lale’yi kazanan Tsai Ming–liang’ın Şubat ayında Berlin Film Festivali’nin Panorama Bölümü’nde ilk kez izleyici karşısına çıkan son filmi Journey to the West / Batıya Yolculuk, yönetmenin İstanbul Film Festivali programında yer alan ikinci filmi. Başrolünde yine yönetmenin fetiş oyuncusu Lee Kang–sheng ile Leos Carax’ın fetiş oyuncusu Denis Lavant’ın rol aldığı Batıya Yolculuk, Budist ritüellerinden esinlenerek, bir Budist keşişin Marsilya ve Noailles sokaklarını yavaş adımlarla katetmesini izliyor.

Filipin sinemasının bağımsız yönetmeni Lav Diaz’ın en yeni filmi Norte, The end of History / Tarihin Sonu 2013 yılında birçok film listesinin üst sıralarında yer aldı. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını günümüz Manila’sına taşıyan film, haksız yere cinayetle suçlanan sıradan bir adam ile memleketteki bitmek bilmeyen ihanet ve kayıtsızlıktan bunalmış nihilist bir entelektüel olan gerçek katilin paralel yaşamlarını izliyor. Tarihin Sonu Nuremberg İnsan Hakları Film Festivali’nde Büyük Ödül’ü aldı. 

Hamburg’da En İyi Senaryo, Fantastic Festival’de (ABD) En İyi Kadın Oyuncu, AFI’de Yeni Auteur’ler Eleştirmenler Ödülü, Tallinn’de En İyi Gençlik Filmi ödüllerine layık görülen Nothing Bad Can Happen / Her Şey Düzelecek, “İsa Çılgınları” adındaki dini bir gruba katılarak kendine yeni bir yaşam kurmaya çalışan genç ve dindar Tore’yi izliyor. Yanlarına taşındığı ailenin gitgide yükselen fiziksel ve psikolojik şiddetine yalnızca inancıyla karşılık vermeye çalışan Tore’nin çektiği eziyet akıl almaz noktalara varacaktır. Gerçek olaylardan yola çıkan Katrin Gebbe’nin bu ilk filminin prömiyeri Cannes Film Festivali’nin “Belirli Bir Bakış” bölümünde yapıldı. Yönetmen festivalde filmini sunmak için İstanbul’a geliyor. 

Cormac McCarthy’nin aynı adlı romanından uyarlanan Child of God / Tanrının Oğlu’nun yönetmen koltuğunda oyunculuğuyla da tanınan James Franco var. Franco, filmin oyuncu kadrosunda da yer alırken aynı zamanda senaryosuna da katkıda bulunmuş. 70. Uluslararası Venedik Film Festivali’nin yarışma bölümünde dünya prömiyerini yapan filmin başrollerinde Tim Blake Nelson ve Jim Patrick yer alıyor. Filmde 1960’lı yıllarda, sosyal düzenin dışında yaşamaya çalışan vahşi bir adamın, başarısız bir şekilde hayata tutunmaya çalışırken derin bir suç ve değersizleşme sürecine çekilmesi anlatılıyor. Cormac McCarthy’nin No Country for Old Men / İhtiyarlara Yer Yok romanı da daha önce sinemaya uyarlanmıştı.


El Arenal belgeselini çeken Sebastián Sepúlveda’nın ilk kurmaca yönetmenlik denemesi olan The Quispe Girls / Kız Kardeşler filminin senaryosu da kendisine ait. 20. İstanbul Film Festivali’nde Tony Manero ile Altın Lale kazanan, No ile Oscar’a aday gösterilen Pablo ve Juan Larraín kardeşlerin yapımcılığını üstlendikleri Kız Kardeşler 1974’te Şili’de gerçekten yaşanmış bir olayı konu alıyor. Film Venedik Film Festivali’nde En İyi Görüntü Ödülü’nü aldı. 

Çocuk Mönüsü

Festivalin ailece izlenebilecek, uluslararası çocuk filmi festivallerinde beğeni toplayan yapıtların gösterildiği “Çocuk Mönüsü” bölümünde yılın en iyi çocuk filmlerinden bir seçki sunulacak. Festival süresince hafta sonları Nişantaşı CityLife (City’s), Feriye ve Rexx sinemalarında gösterilecek filmlere simültane Türkçe seslendirme yapılacak.

Bölüm kapsamında, Thierry Ragobert’in ormanda kaybolan bir maymunun başrolde olduğu üç boyutlu diyalogsuz filmi Amazonia, Esben Toft Jacobsen’in büyülü bir dünyada annesini arayan bir tavşancığı izleyen yine üç boyutlu filmi Beyond Beyond / Cesur Tavşanın Sihirli Macerası ve Marc Boreal’la Thibaut Chatel’in Annecy Canlandırma Festivali’nden ödülle dönen filmi My Mommy Is in America and She Met Buffalo Bill / Annem Amerika’da Buffalo Bill’le Tanıştı festivalin küçük takipçileri ve aileleriyle buluşacak.

Aslı Gibidir

Restore edilerek gün yüzüne çıkarılan filmlerin gösterileceği “Aslı Gibidir” bölümünde sinemaya mal olmuş kayıp ya da yıpranmış klasikler beyazperde ve izleyiciyle yıllar sonra yeniden buluşacak.

Volker Schlöndorff’un 40 yılı aşkın bir süre gün yüzü görmemiş filmi Baal, tam bir kült film. Bertolt Brecht’in 1918 tarihli oyununun sinema uyarlaması. Başroldeki ünlü yönetmen Rainer Werner Fassbinder, hem kendini hem de sefahate sürüklenen şair Grabbe’yi oynuyor. 1970’de televizyonda ilk kez gösterilen film, bir daha izleyiciyle buluşmamış. Schlöndorff’un 2014 yapımı son filmi Diplomasi de Berlin’deki prömiyerinin hemen ardından yine festival programında yer alıyor. 

1973 yılında Locarno’da Jüri Ödülü kazanan Cousin Jules / Kuzen Jules, yönetmen Dominique Benicheti’nin en iyi filmlerinden kabul ediliyor. Belgesel–sinema verite–minimal sinema tanımlarının hepsine uyan film, 80 yıldır birlikte olan çiftçi Jules ve eşi Félicie’yi gündelik rutinlerinde izliyor. Yakınlık, doğa, çiftçilik ve ilişkiler kavramlarını ele alan alışılmadık bir belge–film olan Kuzen Jules, yapımından 40 yıl sonra restore edilmiş kopyasıyla ilk kez sinemalara çıkıyor.

Korku klasiği Exorcist / Şeytan ile tanınan William Friedkin’in 1978’de En İyi Ses dalında Oscar kazanan gerilim–macera filmi Sorcerer / Dehşetin Bedeli, yapım ve dağıtım şirketleri arasındaki anlaşmazlık yüzünden yıllarca gösterilemedi. Friedkin’in de kendi filmleri arasında en çok sevdiği Dehşetin Bedeli, restore edilmiş haliyle ilk kez 2013 Venedik Film Festivali’nde gösterildi. Bazı eleştirmenlerin 70’li yılların en büyük başyapıtı dediği filmin müziklerini besteleyen Tangerine Dream bu sayede uluslararası üne de kavuşmuştu. 

Anılarına

Festivalin “Anılarına” bölümünde yakın zamanda kaybettiğimiz sinema üstatlarının filmleri sinemaseverlerle buluşacak. 

Festival, Tuncel Kurtiz’i Zeki Ökten’in Sürü filmiyle anıyor. Sürü, bir aşiretin kırsaldan büyük kente geçişini ve giderek çöküşünü zengin ayrıntılarla veren, destansı bir film. Film, Yılmaz Güney’in senaryosundan Zülfü Livaneli’nin müzikleriyle çekilmiş. Programda ayrıcaTuncel Kurtiz’in oynadığı Otobüs filmi de “Bu İkiliye Dikkat” bölümü kapsamında gösterilecek. Bu usta oyuncuyu iki filmiyle festivalde anmış olacağız.

Ekim 2013’te kaybettiğimiz Patrice Chéreau’nun kariyerinin zirvelerinden sayılan ve 1994’te Cannes’da Jüri Ödülü kazanan La Reine Margot / Kraliçe Margot, Alexandre Dumas’nın aynı adlı romanından uyarlanmış. Film, 16. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da Katolikler ile Protestanlar arasındaki kanlı savaşa götürüyor izleyiciyi. 


1962’de En İyi Film dahil yedi Oscar kazanan Lawrence of Arabia / Arabistanlı Lawrence, bir filmi sinemada izlemenin büyüleyici etkisi üzerine konuşurken akla gelen ilk örneklerden, David Lean’in epik başyapıtı. İngiliz subayı ve ajan T.E. Lawrence’ın I. Dünya Savaşı sırasında Arap ayaklanmasında üstlendiği rolü merkeze alan Arabistanlı Lawrence, tüm zamanların en iyi filmleri listelerinin de gediklilerindendir. Festival, aralık ayında kaybettiğimiz usta aktör Peter O’Toole’u kendisini yıldız yapan bu rolle anıyor.

Hayatını kaybeden Bigas Luna’yı festival bütün dünyada büyük tartışma yaratan ve Penelope Cruz’a da yıldızlık yolunu açan Jamón, Jamón / Jambon Jambon filmiyle anıyor.

Festivalde Macar yönetmen Miklos Jancso anısına The Red and The White / Kızıl ve Beyaz filmi gösterilecek.

Yakın zamanda kaybettiğimiz oyuncu ve yönetmen Harold Ramis’i de artık kültleşmiş Grundhog Day / Bugün Aslında Dündü filmiyle selamlayacağız.

Ani ölümüyle sinema camiasını derin üzüntüye boğan Philip Seymour Hoffman’ı festival son yıllardaki en unutulmaz performanslarından biri olan Paul Thomas Anderson’ın The Master filmiyle anıyor. 

Festival, Mart ayının başında aramızdan ayrılan Fransız yeni dalgasının usta ismi Alain Resnais’yi, Berlin’de eleştirmenler birliği FIPRESCI Ödülü ve Alfred Bauer Yeni Bakışlar Gümüş Ayı Ödülü kazanan son filmi Life of Riley / Riley’nin Hayatı ile saygıyla selamlıyor. Film, yönetmenin İngiliz oyun yazarı Alan Ayckbourn’dan üçüncü uyarlaması (ilk ikisi 1993 yapımı Smoking/No Smoking / Sigara İçince/Sigara İçmeyince ikincisi ise 2006 yapımı Private Fears In Public Places / Kalpler). Film, çok sıkı bir arkadaş grubunun, aralarından birinin sadece birkaç ay ömrü kaldığını öğrenmeleriyle tepkilerini anlatıyor. 

FESTİVALİN AKREDİTASYON VE KONUK AĞIRLAMA MERKEZİ

İstanbul Film Festivali’nin akreditasyon ve konuk ağırlama merkezi Akbank Sanat, akreditasyon sağlanan tüm sinema profesyonellerine ve medya mensuplarına festival boyunca açık olacak.

FESTİVAL SİNEMALARI VE SEANSLARI

Festivalin gösterimleri Beyoğlu’nda Atlas, Beyoğlu, Nişantaşı City Life (City’s), Ortaköy’de Feriye ve Kadıköy’de Rexx olmak üzere 5 sinema ile İstanbul Modern ve Pera müzelerinin salonlarında yapılacak. 

FESTİVAL BİLETLERİ 22 MART CUMARTESİ GÜNÜ SATIŞA ÇIKIYOR

33. İstanbul Film Festivali biletleri 22 Mart Cumartesi günü 10.00’dan itibaren

-Biletix satış noktaları, 
-Biletix çağrı merkezi (0216 556 98 00),
-Biletix web sitesi (www.biletix.com) ve
-Atlas ve Rexx sinemalarında açılacak ana gişelerden alınabilecek.

33. İstanbul Film Festivali’nde bilet fiyatları tam 16 TL, öğrenci ile 65 yaş ve üstü sinemaseverler için ise 21.30 seansları ve Akbank Galaları’nın ilk gösterimleri haricinde 11 TL olacak. Akbank Galaları bölümündeki filmlerin Atlas Sineması’nda yapılacak olan ilk gösterimlerinin bilet fiyatları 20 TL olacak. Hafta içi gündüz seanslarındaki indirimli bilet uygulaması bu yıl da devam edecek. İstanbul Modern ve Pera müzelerinin salonlarındaki gösterimlerin tümü, diğer salonlardaki gösterimlerin ise hafta içi 11.00, 13.30 ve 16.00 seansları yalnızca 6 TL olacak.

Seanslar geçen yıllarda olduğu gibi 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve 21.30. Festivalin büyük ilgi gören “Geceyarısı Çılgınlığı” bölümü bu yıl da devam ediyor. Festival süresince her cuma ve cumartesi gecesi 24.00 seansında bir film izleyicilere sunulacak.

Festivalde Lale Kart sahiplerine ön satış ve indirimli biletler 

Lale üyeleri festival biletleri için ön satış ve özel indirimlerden yararlanabilecekler. Lale Kart sahipleri için indirimli ön satış dönemi 18 Mart Salı günü başlayacak. Siyah Lale üyeleri 18 Mart, Beyaz, Kırmızı ve Sarı Lale Üyeleri ise 19, 20 ve 21 Mart’ta biletlerini özel indirimlerle temin edebilecekler. Lale üyeleri öncelikli biletlerini Atlas ve Rexx sinemalarının yanı sıra Lale Kart İletişim Merkezi ve Biletix web sitesinden alabilecekler.

Axess Kart sahipleri festivalde de avantajlı

Festival Sponsoru Akbank’ın Axess Kart sahiplerine sunduğu çok önemli bir avantajı hatırlatmakta fayda var. Axess Kart sahipleri festival boyunca hafta içi gündüz seansları hariç satın alacakları biletlerde %20 özel indirimden yararlanacaklar. 

FESTİVAL PROGRAMINA GÖZATMAK İÇİN…

Festivaldeki filmlerin bilgileri, festivalin çizelgesi, etkinlikleri ve tüm detaylarını içeren festival kitapçığı 15 Mart Cumartesi gününden itibaren festival sinemalarından 5 TL üzerinden temin edilebilecek.

Festival programına festivalin resmî web sitesi film.iksv.org’un yanı sıra İKSV Mobil’den de ulaşılabilecek. İKSV Mobil uygulaması AppStore ve Google Play Store’dan ücretsiz olarak indirilebilecek.

Festivalle ilgili gelişmeler, festivalde yarışacak filmlerin yönetmenleriyle röportajlar ve daha pek çok güncel bilginin Mart ve Nisan ayları boyunca festivalin Facebook ve Twitter sayfalarına ek olarak festival blogundan da takip edilebilecek.

İstanbul Film Festivali hakkında ayrıntılı bilgi için:
film.iksv.org

İstanbul Film Festivali’ni sosyal medyada takip etmek için: 
facebook.com/istanbulfilmfestivali
twitter.com/istfilmfest
#istfilmfest14

FESTİVALDE SİNEMA DERSLERİ

Asghar Farhadi Sinema Dersi

Ayrılık filmiyle önce Berlin’de Altın Ayı ardından En İyi Yabancı Film Oscar’ını kazanan ve bir sonraki filmi Geçmiş’le Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan İranlı yönetmen Asghar Farhadi festival kapsamında bir söyleşi gerçekleştirecek. Festivalin Uluslararası Altın Lale yarışmasının jüri başkanı olan Farhadi, festival kapsamında vereceği bu sinema dersinde sinema anlayışı ve filmleri üzerine bir sohbet gerçekleştirecek. 

Kısmet: Türk Dizilerinin Kadınlar Üzerindeki Etkisi
16 Nisan Çarşamba, Akbank Sanat, 15.00

Kıbrıslı Rum yönetmen ve gazeteci Nina Maria Paschalidou’nun ikinci filmi olan Kısmet, Türkiye’de çekilen pembe dizilerin Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki kadınlar üzerindeki etkilerini inceliyor. Festival programında gösterilen bu belgeselin ardından film yönetmeninin yanı sıra Türkiye’den senaryo yazarı, oyuncu, televizyon eleştirmeni ve akademsiyenlerin katılımıyla bu fenomen mercek altına alınacak.

Marin Karmitz: Sinemayla 40 Yıl
17 Nisan Perşembe, Fransız Kültür Merkezi, 14.00

Sinema işletmeciliği kavramını değiştiren, yönetmen, yapımcı, dağıtımcı Marin Karmitz kariyerinin 
40. yıllında festivalin konuğu olarak gelecek ve sinemaseverlerle deneyimlerini paylaşacak. Sanat sineması dağıtımında öncü rol oynayan, ticari kaygıların siyasi baskılardan çok daha fazla sansüre yol açtığını söyleyen Marin Karmitz, kurucusu olduğu ve adının baş harflerini taşıyan MK2 firmasında 100’den fazla filmin yapımcılığını üstlendi, halen Fransa’da 58 sinema salonunun işletmeciliğini sürdürüyor. Festivalin Sinema Onur Ödülü’nü alacak olan Karmitz, kariyerinin 40. yılını kutlarken yapımcılıkta başlangıçtan günümüze nelerin değiştiğini, yeni ufukları ve mesleğin inceliklerini 17 Nisan Perşembe 14.00’da 
Fransız Kültür Merkezi’nde paylaşacak. 

Marin Karmitz 19 Nisan Cumartesi günü gerçekleştirilecek kapanış töreninde festivalin Sinema Onur Ödülü’nü alacak ayrıca festival kapsamında MK2 40. YIL isimli özel bölümde 8 filmlik bir toplu gösteri yapılacak. 


FESTİVALİN SÖYLEŞİLERİ

Türkiye’de Sinemada Neler Oluyor?

Türkiye’de sinemanın 100. yaşını Bu İkiliye Dikkat adlı bölümle kutlayan İstanbul Film Festivali, bu bölümle paralel olarak bir dizi panel düzenleniyor. Sanat Sinemamız Ne Durumda?, Politik Sinemamız 
Ne Durumda?, Belgesel Sinema Yapmak, Türk Sinemasında Fantastik ve Korku, Video Art ve Türk Sineması, Nelere Gülüyoruz? Türk Sinemasında Komedi, Türk Sinemasında Kitsch ve 
Queer başlıklarıyla düzenlenecek paneller İstanbul Modern’de gerçekleştirilecek. Panellerle ilgili ayrıntılı bilgi festival katalogunda ve film.iksv.org adresinde yer alacak.

Suriye’de Neler Oluyor?
8 Nisan Salı, Salon, 14.00

Suriyeli yönetmen Talal Derki, Sundance’te Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan ilk uzun metrajlı belgeseli Humus’a Dönüş festival kapsamında seyirciyle buluşacak. Festival kapsamında 8 Nisan Salı günü Salon’da akademisyen Alisa Lebow’un moderatörlüğünde gerçekleştirilecek söyleşide Talal Derki, öncelikle savaş sırasında belgesel çekmenin farklı yöntemlerinden bahsedecek ve ardından da filmin hikâyesine nasıl dahil olduklarını anlatacak.

Polonya Deneysel Canlandırma Sineması
12 Nisan Cumartesi, Pera Müzesi, 16.00

2014 yılında kutlanan Polonya–Türkiye arası diplomatik ilişkilerinin tesisinin 600. yıldönümü ile ilgili kutlamaların kültür programı çerçevesinde festival kapsamında toplam 40 filmden oluşan 3 programlık özel bir bölüm hazırlandı. Bu bölüme paralel olarak Polonya Canlandırma sinemasının en yaratıcı yönetmenlerinden Mariusz Wilczyński ve film eleştirmeni Adriana Prodeus’la bir söyleşi gerçekleştirilecek. 12 Nisan Cumartesi Pera Müzesi’nde gerçekleştirilecek olan söyleşi deneysel canlandırma sineması ile görsel sanatlar arasındaki ilişki üzerine olacak. 

Manaki Kardeşlerin Kültür Mirası 
12 Nisan Cumartesi, İstanbul Modern, 16.00

Türkiye sinemasının miladı olarak kabul edilen 14 Kasım 1914’te çekilen Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı filminden önce 1905 yılında film çekmeye başlayan Balkanların ilk sinemacıları Osmanlı vatandaşı Yanaki ve Milton Manaki kardeşlerin restore edilen filmlerinin tamamı, Türk sinemasının 100. yılı vesilesiyle festivalde gösteriliyor. Makedonya Sinematek Film Arşivi Direktörü Igor Stardelov ve yazar Sula Boziş’in Manaki Kardeşlerin kültür mirası üzerine konuşacakları söyleşi 12 Nisan Cumartesi günü İstanbul Modern’de gerçekleştirilecek. 

Sinema Yoluyla Bir Millet Yaratmak
13 Nisan Pazar, İstanbul Modern, 17.00

Birinci Dünya Savaşının 100. yıldönümü için hazırlanan özel bölüm kapsamında, sinema yazarı 
Rüdiger Suchsland'ın yönettiği belgesel Caligari - Wie der Horror ins Kino kam / Caligari, Korku Sinemaya Geldiğinde ve Alman sinemasının başyapıtlarından Menschen am Sonnta/ Bir Pazar Günü'nün beraber gösterimine paralel olarak Suchsland'ın konuşmacı olarak yer alacağı bir panel düzenlenecek. Belgeselinde I.Dünya Savaşı ertesindeki Almanya'yı, Weimar Cumhuriyeti'ni, o yılların dışavurumcu filmleri üzerinden analiz eden Suchsland, sunumunda bir kültürel araç olarak sinemanın o dönemdeki işlevinden, denk düştüğü kolektif ruh halinden ve toplumla sinemanın birbirini karşılıklı nasıl etkilediğinden bahsedecek. Sinema yazarı Engin Ertan'ın moderatörlüğündeki panel 13 Nisan Pazar günü İstanbul Modern’de gerçekleşecek.    


Mülteciler ve Yaşamı Yeniden Üretmek
15 Nisan Salı, Akbank Sanat, 15.00

Suriyeli mültecilerin sorunlarına mercek tutmak amacıyla düzenlenen bu söyleşi; büyükşehirlerde ucuz emek olarak görülen eğitim, sağlık ve iş güvencesinden mahrum ve kötü barınma koşullarında yaşamaya mecbur bırakılan mültecilerin koşullarını temel insan hakları boyutunda ele alıp Türkiye’nin mültecilere dönük politikalarını ve ülkelerinden uzakta bir yaşamı kültür sanat yoluyla nasıl yeniden kurmaya çalıştıklarının hikâyesi konuşulacak. Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Hakan Ataman, yönetmen Ahmet Erkul, Suriyeli yazar Yasin El Haj Saleh ve Hamisch– İstanbul Suriye Kültür Evi temsilcilerinden Şenay Özden’nin katılacağı panel Necati Sönmez moderetörlüğünde 15 Nisan Salı günü Akbank Sanat’ta gerçekleştirilecek. Söyleşiye katılmak isteyenler yer kuponlarını, etkinlik sabahı 10.00’dan itibaren Akbank Sanat’tan alabilecekler.

FİLM FESTİVALİNDE PARTİLER

Neil Young İstanbul’da
9 Nisan Salı, Hard Rock Cafe, 22.00

Festival kapsamında Neil Young’ın Bavulundan Şarkılar filmi, gösterimi sonrasında sizi Hard Rock Cafe İstanbul’da unutulmayacak bir geceye davet ediyor. Neil Young ve onunla etkileşimli müzikleri dinleyebileceğimiz gecenin konuk DJ’leri arasında Yekta Kopan, Aylin Aslım ve Görgün Taner de yer alacak. Neil Young & Crazy Horse’un 15 Temmuz’da İstanbul’da vereceği ilk konser öncesindeki bu buluşmada, sanatçının en ilginç hitleri kadar, Buffalo Springfield’den Thom Yorke’a, Pearl Jam’den Chromatics’e “yolu Neil Young’dan geçmiş” birçok müzisyen ve grubun şarkıları dinlenecek.

Fil’m Hafizasi’yla Geceyarısı Çılgınlığı
11 Nisan Cuma, Topless, 23.00

Big Bad Wolves / Büyük Kötü Kurtlar filminin geceyarısı gösteriminden hemen sonra Fil'm Hafızası işbirliğiyle 11 Nisan Cuma gecesi Topless'ta filmin yönetmeninde de katılacağı, gecenin ev sahipliğini yapacak sürpriz isimle bir parti gerçekleştirilecek. Geceyarısı Çılgınlığı gösterimine katılan izleyicilerin biletleriyle ücretsiz olarak girebilecekleri etkinliğin sınırlı sayıdaki biletleri 25 TL (tam) ve 15 TL (öğrenci) üzerinden temin edilebilir. 

Fil’m Hafizasi’yla Kısa Film Gecesi
15 Nisan Salı, Salon, 21.00

Fil'm Hafızası işbirliğiyle gerçekleşecek olan Kısa Film Gecesi'nde, festivalin yerli ve yabancı konukları, sinema sektörünün önemli isimlerinin bir araya geleceği, Hisar Kısa Film Seçkisi’nde yer alan kurmaca filmlerin gösterimi yapılacak. Katılımcıları eğlendiren klasikleşmiş Fil’mHafızası ödüllü yarışmalarının olacağı gecede sınırlı sayıdaki biletler 25 TL (oturmalı) ve 15 TL (ayakta) üzerinden temin edilebilecek. 

FESTİVALE PARALEL GÖSTERİMLER 

Vicdan Filmleri
9 Nisan Çarşamba, Atlas 3, 21.30 

Hrant Dink Vakfı, “Gelin, Vicdanımızla Bakalım” çağrısıyla dünyanın her yerinden eli kamera tutan, amatör, profesyonel herkesi film çekmeye davet ediyor. Bu daveti kabul ederek kamerasını vicdanına çeviren en fazla 5 dakika uzunluğundaki 38 kısa film, “Vicdan Filmleri” projesinin dördüncüsünde bir araya geldi.

31 Mart-11 Kasım 2013 tarihleri arasında www.vicdanfilmleri.org adresine yüklenen kısa filmler, 
Ahmet Boyacıoğlu, Cem Mansur, Petros Markaris, Rakel Dink, Susanna Harutyunyan, Thomas Balkenhol ve Yeşim Ustaoğlu’ndan oluşan uluslararası jüri tarafından belirlenen 20 film, İstanbul Film Festivali kapsamında 9 Nisan 21.30’da Atlas 3 sinemasında gösterilecek. 


Vicdan Filmleri Listesi 

-Hakan Yaman / Fatih Pınar 
-Tik-Tak Tak-Tik... / Ufuk Erden
-Life With Always Open Eyes / Eduard Mkhitaryan
-Ahmet Atakan / Fatih Pınar 
-1 Mayıs / Hasan Kılıç 
-Sun in My Hand / Aram Kocharyan
-Nevmid The Desperate / Suat Senocak 
-Görmek / Ufuk Erden
-Karanlık ve Kalabalık / Tuna Tetik
-Duymak / Ufuk Erden 
-Burdayım Burdayım / Soner Sert
-Sevgi Kuşun Kanadında / Ufuk Erden 
-Konuşma / Talk / Selçuk Özgül 
-Enkaz / Ahmet Çiftçi
-Karanlığın İçinde / Ramazan Kızılırmak 
-Önce Sola Sonra Sağa / Ümit Çakal
-Life / Uğur Günay Yavuz
-One Line / Dimitris Argyriou 
-Disconnected / Nail Pelivan 
-Kör Kayalar Ölümcül Halkalar / Tahir Bozkurt

KÖPRÜDE BULUŞMALAR 9 YAŞINDA!

Türkiye’den sinemacıları uluslararası profesyoneller ile bir araya getiren Köprüde Buluşmalar’ın dokuzuncusu 7-19 Nisan tarihleri arasında 33. İstanbul Film Festivali kapsamında düzenlenecek. 

Köprüde Buluşmalar kapsamında 16 Nisan Çarşamba ve 17 Nisan Perşembe günlerinde, 
Türkiye’den yönetmen ve yapımcıların katılacağı Film Geliştirme ve Yapım Aşaması Atölyeleri yapılacak. 12 projenin ve yapımı devam eden 5 filmin ilk uluslararası sunumlarının yapılacağı atölyeler, 
17 Nisan Perşembe akşamı düzenlenecek ödül töreniyle sona erecek.

Film Geliştirme Atölyesi'ne seçilen 12 film projesinin yönetmen ve yapımcıları, atölye kapsamında proje geliştirme ve sunum teknikleri üzerine eğitim aldıktan sonra, uluslararası profesyonellere birebir toplantılar yapacaklar. Uluslararası jüri, projeleri değerlendirerek ödül almaya hak kazananları belirleyecek. 
Yedincisi gerçekleştirilecek Film Geliştirme Atölyesi sonunda uluslararası jürinin değerlendirmesiyle 
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı 10.000 dolarlık destek ödülü, Melodika Ses Post Prodüksiyon Ödülü ve Fransız Ulusal Sinema Merkezi CNC’nin 10.000 avroluk ödülü sahiplerini bulacak. Ayrıca jürinin belirleyeceği bir proje Binger Lab’ın 2.500 avro değerindeki Senaryo Danışmanlığı Ödülü’nü alacak.

Bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilecek olan Yapım Aşaması Atölyesi, Türkiye’den post prodüksiyonuna devam edilen uzun metraj filmleri ve belgeselleri desteklemeye devam edecek. Atölyeye seçilen filmlerin yönetmen ve yapımcıları Köprüde Buluşmalar kapsamında yalnızca profesyonellere açık (dağıtımcılar, festival veya fon yöneticileri, televizyon kanallarının temsilcileri), özel gösterim ve sunumlar yapacaklar. Sunum sonunda uluslararası jüri tarafından seçilecek yapım aşamasındaki bir film, tüm post-prodüksiyon işlemlerini kapsayan 1000 Volt Post-prodüksiyon Ödülü’nün sahibi olacak.  

Köprüde Buluşmalar Atölye ödülleri 17 Nisan Perşembe gecesi düzenlenecek Köprüde Buluşmalar Ödül Resepsiyonu’nda açıklanacak. Köprüde Buluşmalar, Medienboard Berlin-Brandenburg ve Hamburg Schleswig-Holstein Film Fonları’nın işbirliği ve TC Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle oluşturulan Türkiye-Almanya Ortak Yapım Geliştirme Fonu’nundan destek alacak projeler de yine aynı resepsiyonda duyurulacak.

KÖPRÜDE BULUŞMALAR PANELLERİ

Köprüde Buluşmalar kapsamında her yıl olduğu gibi bu yıl da Film Geliştirme ve Yapım Aşaması Atölyeleri’nin yanı sıra sinema profesyonellerine yönelik birçok panel de düzenlenecek. 
Köprüde Buluşmalar panelleri, yine sinemacıların ilgisini çekecek konulara odaklanacak. 7-19 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek paneller, tüm film profesyonellerine ve sinemaseverlere açık olacak.


Özellikle ortak yapım projesi olan ve proje geliştiren yapımcıları hedefleyen, Avrupa ortak yapımları için Eurimages desteğine online başvuru konulu panelde Eurimages Proje Yöneticisi Susan Newman ile deneyimli yapımcılar Nadir Öperli (Bulut Film) ve Emine Yıldırım (Giyotin Film) Eurimages’ın yeni online ortak yapım desteği başvurusu hakkında bilgi verecekler. Yapımcılar deneyimlerini paylaşırken başvurunun püf noktalarına da değinecekler.

Eurimages ile gerçekleştirilecek diğer panelde ise sinema salonlarının dijitalleşmesi ve dağıtım için Eurimages destekleri üzerine konuşulacak. Sadece ortak yapımları değil aynı zamanda dağıtımcı ve sinemaları da destekleyen Eurimages’dan Iris Cadoux, Eurimages desteklerinden yararlanmak için gereken şartları anlatacak. Eurimages Proje Yöneticisi Susan Newman ise nasıl Eurimages/Europa Cinemas network üyesi olunabileceğinden ve dağıtım ile sinema salonu desteği alabilmek için yapılması gerekenlerden bahsedecek. 

Filmde özgün müzik tasarımı konulu buluşmada, George Christopoulos, film yapımcıları ile besteciler arasında kusursuz bir işbirliğini sağlamak için kat edilmesi gereken yolu ve uygulanabilecek yöntemleri tartışacak. George Christopoulos, yönetmen ve yapımcıların aktarmak istedikleri tüm hikayeler için, vizyonuna ve bütçesine uygun müzik yapmanın yolları hakkında önerilerini paylaşacak. Ayrıca film müziği bütçelendirilmesi, film müziklerinin neden ve nasıl değiştiği ve bir besteciyi sürecin neresinde projeye dahil etmek gerektiği konularına değinecek.

Bir başka panelde edebiyat ve sinema konusu masaya yatırılacak. Berlin ortak yapım marketi kapsamında Frankfurt Kitap Fuarı ile birlikte düzenlenen sinemada edebiyat adaptasyonu “Books at Berlinale”ye ilk defa Türkiye'den bir romancının kitabı seçildi. Berlin’de ortak yapım marketi kapsamında düzenlenen etkinlikte Altın Lale Ulusal Jüri Üyesi Hakan Günday'ın Daha romanının sunumu Kalem Ajans’ın kurucularından Nermin Mollaoğlu tarafından yapıldı. Köprüde Buluşmalar kapsamında düzenlenecek panelde 
Hakan Günday ve Nermin Mollaoğlu katılımcılarla adaptasyon süreci deneyimlerini ve ileriye dönük görüşlerini paylaşacaklar. Ayrıca yönetmen Grant Gee ve yapımcı Janine Marmot, Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi romanından esinlenerek geliştirdikleri belgesel projesinden, şehri de içeren filmlerinin yolculuğundan bahsedecekler.

2014 yılında kutlanan Polonya-Türkiye arası diplomatik ilişkilerinin tesisinin 600. yıldönümü ile ilgili kutlamaların kültür programı çerçevesinde Polonyalı sinemacıların katılımıyla bir panel düzenlenecek. Dünya prömiyerini 48. Karlovy Vary Uluslararası Film Festivali’nde gerçekleştiren ve Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen Papusza / Taş Bebek’in görüntü yönetmenleri Krzysztof Ptak ve Wojciech Staroń görüntü yönetmeni olarak birlikte çalışma sürecini değerlendirecekler. Çingene şair Bronisława Wajs, bilinen adıyla Papusza’nın hayatını konu alan, festivalin uluslararası yarışmasında Altın Lale için yarışacak filmin görüntü yönetmenleri, bu siyah-beyaz film üzerinden deneyimlerini paylaşacaklar. 

Türkiye’den sinema profesyonellerini hedefleyen sinema dersleri ise film projesini geliştirirken festival ve marketlerde hayatta ve ayakta kalmanın yolları konusunda uzman eğitmen ve danışmanlar tarafından verilecek. Film projesi geliştirme aşamasında festival ve marketlere katılmanın, maksimum fayda sağlamanın yollarını katılımcılar ile birlikte araştırılacak. 

Birçok ülkede süren direniş hareketini izleyen sinemacıları biraraya getirecek, Riahi Kardeşler ile Everyday Rebellion filminin yapım sürecini de içerecek atölyede yönetmenlerin bakış açısından yaratıcı direniş yöntemleri tartışılacak. Atölyeye katılan sinemacılar deneyimlerinden yola çıkarak, şu anda yükselişte olan barışçıl ve şiddet içermeyen protestoyu devamlı bir hareket olarak değerlendirmek ve geliştirmek için önerilerini paylaşacaklar. 

Yine İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilecek Istanbul United belgeseli, Köprüde Buluşmalar kapsamında masaya yatırılacak. Film, Türkiye futbol endüstrisinde ezeli rakip olarak görülen Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarının Gezi Parkı eylemleri sürecinde kenetlenme öykülerini anlatıyor. Filmin yönetmenleri Olli Waldhauer ve Farid Eslam ile yapımcısı Jan Krüger, parkta ve sokaklarda eylemler sürerken, bu kenetlenmeyi takip etme sürecini anlatacak. 

Köprüde Buluşmalar ile ilgili ayrıntılı bilgi için:
film.iksv.org/tr/koprudebulusmalar
onthebridge@iksv.org 

Köprüde Buluşmalar’ı sosyal medyada takip etmek için:
facebook.com/koprudebulusmalar
twitter.com/koprudebulusma

33. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ FİLM LİSTESİ
THE 33rd ISTANBUL FILM FESTIVAL FILM LIST

ULUSLARARASI YARIŞMA / INTERNATIONAL COMPETITION - 11 FİLM / 11 FILMS

-Frank / Lenny Abrahamson / İngiltere-İrlanda
-Metalci / Málmhaus / Metalhead / Ragnar Bragason / İzlanda 
-Çöldeki İzler / Tracks / John Curran / Avustralya
-Tom Çiftlikte / Tom à la ferme / Tom at the Farm / Xavier Dolan / Kanada-Fransa
-Ben, Kendim ve Annem / Les Garçons et Guillaume à table! / Me, Myself and Mum / Guillaume Gallienne / Fransa-Belçika
-Taş Bebek / Papusza / Joanna Kos + Krzysztof Krauze / Polonya
-Mutlu Yıllarımız / Anni Felici / Those Happy Years / Daniele Luchetti / İtalya-Fransa
-Buluşma / Återträffen / The Reunion / Anna Odell / İsveç
-Üçleme / Triptyque / Pedro Pires + Robert Lepage / Kanada
-Violette / Martin Provost / Fransa-Belçika
-Körlük / Blind / Eskil Vogt / Norveç

SİNEMADA İNSAN HAKLARI YARIŞMASI / HUMAN RIGHTS IN CINEMA COMPETITION
10 FİLM / 10 FILMS

-Çul Çaput / Farsh wa ghata / Rags and Tatters / Ahmad Abdalla / Mısır
-TransX Istanbul / Maria Binder / Almanya-Türkiye
-Aşkım Beni Deniz Kıyısında Bekler / Habibi bistanani and il bahar / My Love Awaits Me by the Sea / Mais Darwazah / Ürdün-Almanya-Filistin-Katar
-Düzmece Dava / Ai Weiwei the Fake Case / Andreas Johnsen / Danimarka-Çin-İngiltere
-Sessizlerin Sesi / La voz de los silenciados / The Voice of The Voiceless / Maximón Monihan / ABD
-Eksik Resim / L'image manquante / The Missing Picture / Rithy Panh / Kamboçya-Fransa
-Altın Kafes / La Jaula de oro / Diego Quemada-Díez / Meksika-İspanya
-Mandalina Bahçesi / Mandariinid / Tangerines / Zaza Urushadze / Estonya-Gürcistan
-Adalet Peşinde / Het Vonnis / The Verdict / Jan Verheyen / Belçika
-Sesini Duyuramayanlar Için/ For Those Who Can Tell No Tales / Jasmila Zbanic / Bosna Hersek

TÜRKİYE SİNEMASI / TURKISH CINEMA – 35 FİLM / 35 FILMS

ULUSAL YARIŞMA / NATIONAL COMPETITION - 10 FİLM / 10 FILMS

-Silsile / Consequences / Ozan Açıktan
-Şarkı Söyleyen Kadınlar / Singing Women / Reha Erdem
-Sesime Gel / Come To My Voice / Hüseyin Karabey
-Gittiler 'Sair ve Meçhul' / Gone 'The Other and The Unknown' / Kenan Korkmaz
-Kumun Tadı / Seaburners / Melisa Önel
-Bir Varmış Bir Yokmuş / Once Upon A Time / Kazım Öz
-Ben O Değilim / I Am Not Him / Tayfun Pirselimoğlu
-Deniz Seviyesi / Things I Cannot Tell / Esra Saydam & Nisan Dağ
-Ayhan Hanım / Levent Semerci
-İtirazım Var / Let’s Sin / Onur Ünlü

YARIŞMA DIŞI / OUT OF COMPETITION – 5 FİLM / 5 FILMS

-Şiirin Tadı / Taste of Poetry / Savaş Baykal
-Daire / Circle / Atıl İnaç
-Cennetten Kovulmak / Derbuyina Ji Bihuşte / The Fall From Heaven / Ferit Karahan
-Kusursuzlar / The Impeccables / Ramin Matin
-Uzun Yol / Little Happiness / Nihat Seven


YENİ TÜRKİYE SİNEMASI / NEW TURKISH CINEMA – 7 FİLM / 7 FILMS

-Körler - Jaluziler İçin / For the Blinds / Ozan Adam
-Sivil / Civilian / Levent Çetin
-Şafakla Dönenler / Before Sunrise / Murat Eroğlu
-Asasız Musa / Mûsayê Bê Asa / Moses Without Rod / Aydın Orak
-Buna Değer / Worth It / Can Oral
-Nergis Hanım / Mrs Nergis / Görkem Sarkan
-Ana / The Mother / Ebubekir Uygur

BELGESELLER / DOCUMENTARIES – 13 FİLM / 13 FILMS

-Dileğim Barış Olsun / My Wish is Peace / Kıvılcım Akay
-Saklı Dil / Hidden Language / Kenan Özer 
-Diyar / Devrim Akkaya
-Türkiye’de Caz / Jazz in Turkey / Batu Akyol
-33 Yıllık Direniş-Berfo Ana / 33 Years of Resistance / Veysi Altay
-Kül Kedisi Değiliz! / Ain't No Cinderellas! / Emel Çelebi
-Olağan Haller / Ordinary State of Emergency / Özgür Fındık
-O İklimde Kalırdı Acılar / Kêl / The Endless Grief / Cenk Örtülü & Zeynel Koç
-Tepecik Hayal Okulu / A Dream School in the Steppes / Güliz Sağlam (Ahmet Uluçay kısa filmleri ile beraber gösterilecektir)
-Negri ile İstanbul'da / İstanbul Along with Negri / Burak Serbest
-Fırtına Emine / Storm Emine / Özay Şahin
-Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek… / Love Will Change The Earth…/ Reyan Tuvi
-Uzak / Distant / Ahmet Yurtkur

HİSAR KISA FİLM SEÇKİSİ / HİSAR SHORT FILM SELECTION

ÖZEL GÖSTERİM: TÜRK KLASİKLERİ YENİDEN / SPECIAL SCREENING: TURKISH CLASSICS REVISITED – 1 FİLM / 1 FILM

-Muhsin Bey / Yavuz Turgul

AKBANK GALALARI / AKBANK GALAS – 9 FİLM / 9 FILMS

-Büyük Budapeşte Oteli / The Grand Budapest Hotel / Wes Anderson / ABD-Almanya
-Görünmeyen Kadın / The Invisible Woman / Ralph Fiennes / İngiltere
-Umudun Peşinde / Philomena / Stephen Frears / İngiltere-ABD-Fransa (Açılış Filmi)
-Aşk Bulmacası / Casse-tête chinois / Chinese Puzzle / Cédric Klapisch / Fransa
-Kitap Hırsızı / The Book Thief / Brian Percival / ABD-Almanya
-Kürklü Venüs / La Vénus à la fourrure / Venus in Fur / Roman Polanski / Fransa-Polonya
-Sözcükler ve Resimler / Words and Pictures / Fred Schepisi / ABD
-Düşman / Enemy / Denis Villeneuve / Kanada-İspanya
-Tutsak / Prisoners / Denis Villeneuve / ABD

USTALAR / MASTERS – 11 FİLM / 11 FILMS

-Şeytan Düğümü / Devil's Knot / Atom Egoyan / ABD
-Kıskançlık / La Jalousie / Jealousy / Philippe Garrel / Fransa
-Sıfır Teorisi / The Zero Theorem / Terry Gilliam / İngiltere-ABD-Romanya-Fransa
-Son Hain / Le dernier des injustes / The Last of the Unjust / Claude Lanzmann / Fransa-Avusturya
-Köpeklerin Tarlası / Field of Dogs / Lech Majewski / Polonya
-Diplomasi / Diplomatie / Diplomacy / Volker Schlöndorff  / Fransa-Almanya
-Scola Fellini’yi Anlatıyor / Che strano chiamarsi Federico, Scola racconta Fellini / How Strange to be Named Federico, Scola Narrates Fellini / Ettore Scola / İtalya
-Dışişleri / Quai D’Orsay / Bertrand Tavernier / Fransa
-Walesa / Wałęsa. Człowiek z Nadziei. / Walesa. Man of Hope. / Andrzej Wajda / Polonya
-İtiraf 1 / Nymphomaniac - Volume I / Lars Von Trier / Danimarka-Almanya-Fransa-Belçika-İngiltere (Özel Gösterim)
-İtiraf 2 / Nymphomaniac - Volume II / Lars Von Trier / Danimarka-Almanya-Fransa-Belçika-İngiltere (Özel Gösterim)


DÜNYA FESTİVALLERİNDEN / FROM THE WORLD OF FESTIVALS – 20 FİLM / 20 FILMS

-Baş Belası / Fièvres / Hicham Ayouch / Fas-Fransa
-Beyaz Gölge / White Shadow / Noaz Deshe / Tanzanya-Almanya-İtalya
-Yaza Veda / Hotori no sakuko / Au revoir l’été / Koji Fukada / Japonya
-Kefaret / Redemption / Miguel Gomes / Portekiz-Almanya-Fransa-İtalya (Yönetmenin,Tüm Varlıkların İlahisi / Cântico Das Criaturas + 31 + Noel Hediyeleri / Inventário De Natal + Bu Arada / Entretanto adlı kısalarıyla beraber gösterilecektir)
-Yüksek Risk / Starred Up / David Mackenzie / İngiltere
-Vurgun / iNumber Number / Donovan Marsh / Güney Afrika
-İnfaz / Calvary / John Michael McDonagh / İrlanda-İngiltere
-Eylül / September / Penny Panayotopoulou / Yunanistan-Almanya
-Durgun Hayat / Still Life / Uberto Pasolini / İngiltere-İtalya
-Ida / Pawel Pawlikowski / Polonya-Danimarka
-3 Oyunculuk Egzersizi / Trois exercices d'interprétation / Three Interpretation Exercises / Cristi Puiu / 
Romanya-Fransa
-Elyazmaları Yanmaz / Dast-Neveshtehaa Nemisoosand / Manuscripts Don’t Burn / Mohammad Rasoulof / Iran
-Minik Ayaklar / Little Feet / Alexandre Rockwell / ABD
-Tatlı Biber Diyarım / My Sweet Pepper Land / Hiner Saleem / Fransa-Almanya
-Avludaki Fısıltılar / Dans la cour / In the Courtryard / Pierre Salvadori / Fransa
-Öncü / Pionér / Pioneer / Erik Skjoldbjærg / Norveç-Almanya-İsveç-Fransa-Finlandiya
-İçimizdeki Düşman / O ehthros mou / The Enemy Within / Yorgos Tsemberopoulos / Yunanistan
-İnce Buz, Kara Kömür / Bai ri yan huo / Black Coal, Thin Ice / Diao Yinan / Hong Kong-Çin
-Ningen / Çağla Zencirci + Guillaume Giovanetti / Japonya-Türkiye-Fransa
-Nükleer Santral / Grand Central / Rebecca Zlotowski / Fransa-Avusturya

YENİ BİR BAKIŞ / NEW VISIONS – 15 FİLM / 15 FILMS

-Betlehem / Bethlehem / Yuval Adler / İsrail-Belçika-Almanya
-Komiser / Mayor / The Major / Yury Bykov / Rusya
-Paralel Evren / Coherence / James Ward Byrkit / ABD
-Kurt Kapıda / O lobo atrás da porta / Wolf at the Door / Fernando Coimbra / Brezilya
-Her Şey Onun Iyiliği Için / Tots volem el millor per a ella / We all want what’s best for her / Mar Coll / İspanya
-Betondaki Çatlaklar / Cracks in the Concrete / Risse Im Beton / Umut Dag / Avusturya
-Sinirlenmeyeceğim! / Asabani Nistam! / I’m Not Angry / Reza Dormishian / İran
-Salvo / Fabio Grassadonia + Antonio Piazza / İtalya-Fransa
-Japon Köpeği / Câinele Japonez / The Japanese Dog / Tudor Cristian Jurgiu / Romanya
-Her Şey Olacağına Varır / Las cosas como son / Things the Way They Are / Fernando Lavanderos Montero / Şili
-Zar Oyunu / Liar’s Dice / Geethu Mohandas / Hindistan
-Medealar / Medeas / Andrea Pallaoro / ABD
-Muhteşem Kedibalığı / Los insólitos peces gato / The Amazing Cat Fish / Claudia Sainte-Luce / Meksika
-Yalnız Hayaletin Öyküsü / Qissa: The Tale of a Lonely Ghost / Anup Singh / Almanya-Fransa-Hindistan-Hollanda
-Dilsiz / El Mudo / The Mute / Daniel Vega + Diego Vega / Peru-Fransa-Meksika

NTV BELGESEL KUŞAĞI / DOCUMENTARY TIME WITH NTV – 18 FİLM / 18 FILMS

-Gökyüzüne Teğet / Grazing The Sky / Horacio Alcala / Meksika-Portekiz-İspanya
-Evrenin Hâkimi / Master of the Universe / Marc Bauder / Almanya-Avusturya
-Babil Okulu / La Cour de Babel / School of Babel / Julie Bertuccelli / Fransa
-Pussy Putin’e Karşı / Pussy versus Putin / Vasily Bogatov + Taisiya Krugovikh / Rusya
-Humus’a Dönüş / The Return to Homs / Talal Derki / Suriye-Almanya
-Istanbul United / Farid Eslam + Olli Waldhauer / Almanya
-Bertolucci’den Bertolucci / Bertolucci on Bertolucci / Walter Fasano + Luca Guadagnino / İtalya-Avusturya-Fransa-İngiltere-İsviçre
-Armstrong Yalanı / The Armstrong Lie / Alex Gibney / ABD
-Büyük Müze / Das Grosse Museum / The Great Museum / Johannes Holzhausen / Avusturya
-Bergman’ın Evinde / Trespassing Bergman / Jane Magnusson + Hynek Pallas / İsveç
-Meçhul Malum / The Unknown Known / Errol Morris / ABD
-Yıldız Olmaya Ramak Kala / 20 Feet from Stardom / Morgan Neville / ABD
-Şiddete Dair / Concerning Violence / Göran Olsson / İsveç-Finlandiya-Danimarka-ABD
-Kısmet / Kismet / Nina Maria Paschalidou / Yunanistan-Güney Kıbrıs
-Çevreyolu / Sacro GRA / Gianfranco Rosi / İtalya-Fransa
-Salinger / Shane Salerno / ABD
-Biz Dostuz / We come as friends / Hubert Sauper / Fransa-Avusturya
-Baştan Çıkarılmış ve Terkedilmiş / Seduced and Abandoned / James Toback / ABD

MAYINLI BÖLGE / MINED ZONE – 9 FİLM / 9 FILMS

-Şiddet Güzeli / Miss Violence / Alexandros Avranas / Yunanistan
-Tarihin Sonu / Norte, hangganan ng kasaysayan / Norte, the End of History / Lav Diaz / Filipinler
-Tanrının Oğlu / Child Of God / James Franco / USA
-Her Şey Düzelecek / Tore Tanzt / Nothing Bad Can Happen / Katrin Gebbe / Almanya
-Polis Memurunun Karısı / Die Frau des Polizisten / The Police Officer’s Wife / Philip Gröning / Almanya
-Sokak Köpekleri / Jiao you / Stray Dogs / Tsai Ming-liang / Tayvan-Fransa
-Batıya Yolculuk / Xi You / Journey to the West / Tsai Ming-liang / Tayvan-Fransa
-Kız Kardeşler / Las niñas Quispe / The Quispe Girls / Sebastián Sepúlveda / Şili-Fransa-Arjantin
-Ölümümün Hikâyesi / Història de la meva mort / Story of My Death / Albert Serra / İspanya-Fransa

ANTIDEPRESAN / ANTIDEPRESSANT – 9 FİLM / 9 FILMS

-Attila Marcel / Sylvain Chomet / Fransa
-May’ın Yazı / May in the summer / Cherien Dabis / Ürdün-Katar-ABD
-Hayat Bir Esintidir / Life’s a Breeze / Lance Daly / İrlanda-İsveç
-9 Ay Hapis / 9 mois ferme / Albert Dupontel / Fransa
-Club Sándwich / Fernando Eimbcke / Meksika
-Film Eleştirmeni / El crítico / The Critic / Hernán Guerschuny / Arjantin
-İlk Randevu / Brma Paemnebi / Blind Dates / Levan Koguashvili / Gürcistan-Ukrayna
-Bizden İyisi Yok / Vi är bäst! / We are the Best! / Lukas Moodysson / İsveç
-Hepimizin Sevgilisi / Uri Sunhi / Our Sunhi / Hong Sang-soo / Güney Kore

ÇOCUK MÖNÜSÜ / KIDS’ MENU – 3 FİLM / 3 FILMS

-Annem Amerika’da Buffalo Bill’le Tanıştı / Ma maman est en Amérique, elle a rencontré Buffalo Bill / 
My Mommy Is In America And She Met Buffalo Bill / Marc Boreal + Thibaut Chatel / Fransa-Lüksemburg
-Amazonia / Thierry Ragobert / Fransa-Brezilya (83’)
-Cesur Tavşanın Sihirli Macerası / Resan till Fjäderkungens Rike / Beyond Beyond / Esben Toft Jacobsen / İsveç-Danimarka

GECEYARISI ÇILGINLIĞI / MIDNIGHT MADNESS – 3 FİLM / 3 FILMS

-Karabasan / The Babadook / Jennifer Kent / Avustralya
-Büyük Kötü Kurtlar / Big Bad Wolves / Aharon Keshales +  Navot Papushado / İsrail
-Ölüm Oyunu / Killers / Kimo Stamboel + Timo Tjahjanto / Endonezya-Japonya

NERDESİN AŞKIM? / WHERE ARE YOU MY LOVE? – 7 FİLM / 7 FILMS

-Hawaii / Marco Berger / Arjantin
-İnceldiği Yerden Kopsun / Någonting måste gå sönder / Something Must Break / Ester Martin Bergsmark 
-Doğulu Çocuklar / Eastern Boys / Robin Campillo / Fransa
-Göldeki Yabancı / L’inconnu du lac / Stranger by the Lake / Alain Guiraudie / Fransa
-Sevgilinin Ardından / Lilting / Hong Khaou / İngiltere
-Aşkın Yaşı Yoktur / Gerontophilia / Bruce LaBruce / Kanada
-Bugün Eve Yalnız Dönmek İstiyorum / Hoje Eu Quero Voltar Sozinho / The Way He Looks / Daniel Ribeiro / Brezilya

SAVAŞ VE HATIRALAR: ALEKSEY GERMAN FİLMLERİ / 
WAR AND REMEMBRANCE: FILMS OF ALEKSEY GERMAN – 6 FİLM / 6 FILMS

-Yedinci Uydu / Sedmoy sputnik / The Seventh Companion / Aleksey German + Grigori Aronov / SSCB
-Kahraman Mı, Hain Mi? / Proverka na dorogakh / Trial on the Road / Aleksey German / SSCB
-Savaşsız Yirmi Gün / Dvadtsat dney bez voyny / Twenty Days Without War / Aleksey German / SSCB
-Arkadaşım İvan Lapşin / Moy drug Ivan Lapshin / My Friend Ivan Lapshin / Aleksey German / SSCB
-Hrustalyov, Arabamı Getir! / Khrustalyov, mashinu! / Khrustalyov, My Car! / Aleksey German / Rusya-Fransa
-Tanrı Olmak Zor İş / Trydno byt’ bogom / Hard to be a God / Aleksey German / Rusya

MK2 40. YIL / MK2 40TH ANNIVERSARY - 8 FİLM / 8 FILMS

-Laurence Anyways / Xavier Dolan / Kanada-Fransa
-Zevk Uğruna / Le Bon Plaisir / Francis Girod / Fransa
-30 Yaşında Ölmek / Mourir à 30 ans / Half A Life / Romain Goupil / Fransa
-Claire Dolan / Lodge Kerrigan / ABD-Fransa
-Beş / Five / Abbas Kiarostami
-Bir Masumiyet Anı / Nun va Goldoon / A moment of Innocence / Mohsen Makhmalbaf / İran-Fransa
-Son Durak Cennet / Terminus paradis / Lucian Pintilie / Fransa-Romanya-İtalya
-Kaos / Paolo Taviani & Vittorio Taviani / İtalya-Fransa

ASLI GİBİDİR / CERTIFIED COPY – 3 FİLM / 3 FILMS

-Kuzen Jules / Le Cousin Jules / Cousin Jules / Dominique Benicheti / Fransa
-Dehşetin Bedeli / Sorcerer / William Friedkin / ABD
-Baal / Volker Schlöndorff / Batı Almanya

POLONYA DENEYSEL CANLANDIRMA SİNEMASI ANTOLOJİSİ
POLISH EXPERIMENTAL ANIMATION: AN ANTHOLOGY

(40 kısa film 3 program halinde gösterilecektir. / 40 short films will be screened into 3 programmes.)

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE KRİZDEKİ MODERNİTE /
THE FIRST WORLD WAR AND MODERNITY IN CRISIS - From Caligari To Hitler: Observations On Weimar Cinema And Siegfried Kracauers Critical Theory Of Popular Culture – 2 FİLM / 2 FILMS

-Korku Sinemaya Geldiğinde / Caligari - Wie der Horror ins Kino kam / Caligari - When Horror came into Cinema / Rüdiger Suchsland / Almanya
-Bir Pazar Günü / Menschen am Sonntag / People on Sunday / Robert Siodmak + Edgar G. Ulmer / Almanya

ÖZEL GÖSTERİM / SPECIAL SCREENING – 2 FİLM / 2 FILMS

-Kırık Beyaz Laleler / Off-white Tulips / Aykan Safoğlu / Türkiye-Almanya
-Langston’u Ararken / Looking for Langston / Isaac Julien / İngiltere

ANILARINA / IN MEMORIAM – 8 FİLM / 8 FILMS

-The Master / Paul Thomas Anderson / ABD (Philip Seymour Hoffman anısına)
-Kraliçe Margot / La Reine Margot / Patrice Chéreau / Fransa-İtalya-Almanya
-Kızıl ve Beyaz / Csillagosok, katonák / The Red and The White / Miklos Jansco / Macaristan-SSCB
-Sürü / The Herd / Zeki Ökten / Türkiye (129’) (Tuncel Kurtiz anısına)
-Arabistanlı Lawrence / Lawrence of Arabia / David Lean / İngiltere (Peter O’Toole anısına)
-Jambon, Jambon / Jamón, Jamón / Bigas Luna / İspanya
-Bugün Aslında Dündü / Groundhog Day / Harold Ramis / ABD
-Riley’nin Hayatı / Aimer, Boire et Chanter / Life of Riley / Alain Resnais / Fransa

BU İKİLİYE DİKKAT / WHAT A PAIR - 38 FİLM / 38 FILMS

-İstanbul’un Fethi / The Fall of Constantinople / Aydın Arakon + Karanlık Sular / The Serpent’s Tale / Kutluğ Ataman
-Beklenen Şarkı / A Song to Long For / Sami Ayanoğlu, Orhon M. Arıburnu, Cahide Sonku + Mavi Boncuk / Blue Eyes / Ertem Eğilmez
-Yalnızlar Rıhtımı / Port of the Lonely / Ö. Lütfi Akad + Gemide / On Board / Serdar Akar
-Her Şey Çok Güzel Olacak / Everything's Gonna Be Great / Ömer Vargı + Küçük Hanımın Şoförü / 
Driving Little Missy / Nejat Saydam
-Fıstık Gibi Maşallah / Such babes! / Hulki Saner + Kilink İstanbul’da / Kilink in Istanbul / Yılmaz Atadeniz
-Beyoğlu’nun Arka Yakası / The Other Side of Beyoğlu / Şerif Gören + Sürtük / Chanteuse of Beyoğlu / Ertem Eğilmez
-Dönüş / The Return / Türkan Şoray + Duvara Karşı / Head-On / Fatih Akın
-Arkadaş / The Friend / Yılmaz Güney + Eşkıya / The Bandit / Yavuz Turgul
-Yatık Emine / Emine the Prostitute / Ömer Kavur + Aysel, Bataklı Damın Kızı / Aysel, The Girl from the Swampy Roof / Muhsin Ertuğrul
-Otobüs / The Bus / Tunç Okan + Fotoğraf / The Photograph / Kazım Öz
-Çöpçüler Kralı / The King of Streetsweepers / Zeki Ökten + Korkuyorum Anne / Mommy, I’m Scared / Reha Erdem 
-Teyzem / My Aunt / Halit Refiğ + Uçurtmayı Vurmasınlar / Don’t Let Them Shoot the Kite / Tunç Başaran 
-Aaahh Belinda / Atıf Yılmaz + Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri / Daydreams of Miss Cazibe / İrfan Tözüm 
-Hamam / Ferzan Özpetek + Bir Türke Gönül Verdim / / I Loved A Turk / Halit Refiğ
-Mayıs Sıkıntısı / Clouds of May / Nuri Bilge Ceylan + Yumurta / Egg / Semih Kaplanoğlu 
-Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak / Boats out of Watermelon Rinds / Ahmet Uluçay + Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi / A Tuğra Kaftancıoğlu Film / Emre Akay, Hasan Yalaz 
-Babam ve Oğlum / My Father and Son / Çağan Irmak + İki Başlı Dev / Purgatory / Orhan Oğuz
-Kader / Destiny / Zeki Demirkubuz + Kuyu / The Well / Metin Erksan
-Tabutta Rövaşata / Somersault in A Coffin / Derviş Zaim + Araf / Somewhere in Between / Yeşim Ustaoğlu

Sansüre hayır, kısıtlamaya (kerhen) evet!

$
0
0
En son Lars von Trier’in yazıp yönettiği Nymphomaniac: Vol. I ve Vol. II filmlerinin ticari gösterimden men edilmesiyle gündeme gelen “sansür” konusu Türkiye'nin bitmez tükenmez tartışma konularından biridir. Türkiye’de, devlet Batı Uygarlığını seçtiği günden beri bu uygarlığın kurum, kavram, fikir vb. tüm değerlerine “bırakınız geçsinler” diyen liberal, hümanist, sosyalist, aydınlanmacı vb. batıcılar ile bunların filtrelenmesini isteyen muhafazakarlar daima çatıştı. Darwinizm, Fureydizm, erotizm gibi diken üstündeki konular ise bu piyasanın tükenmez metaları olarak daima baş rolü üstlendi.

George Orwell’in romanından Michael Radford’un senaryosunu yazıp yönettiği 1984 (Nineteen Eighty-Four) filmi, İstanbul Film Festival’inde gösterilmek için çağrılmış ama o zaman Ankara’dan gelip filmleri denetleyen “muhafazacı” grup ile festival direktoryası arasında bayağı büyük niza çıkmıştı. Neticede, şimdi ismini yazmayacağım festival yetkilisi bir hanım beni arayarak “Denetimcilerin 1984 gibi anti-komünist bir filme sansür uygulamak” istediklerini, filmin sahiplerinin ise buna asla müsaade etmeyeceklerini söyledi. Ben o vakit Tercüman gazetesinin sinema yazarıydım. Yani muhafazakar camiada sinema ile ilgilenen bir tek ben vardım ve havam da yerindeydi laf aramızda.

Romanı okuduğum ama filmi seyretmediğim için filmin neresini sansür edeceklerini sordum. Büyük Ağabey (Big Brother) zulmünden her nasılsa karanlık alana kaçtıklarını sanan Winston Smith (John Hurt) ile Julia (Suzanna Hamilton), aslında bir tuzak olan sahaf dükkanını üstündeki küf kokulu barakada tüm ülkede yasak olan aşklarını yaşamaya çalışmaktadır. Votka içip eşek gibi çalışmaktan çürümeye yüz tutmuş bedenlerini birleştirmekle bu sefil yerde güya kendilerine bir özgürlük alanı açtıklarını sanmaktadırlar. İşte böyle bir buluşmada sevişme sonrası Julia ayağa kalkar ve çıplak vücudu görünür!

Denetçi dostlarımız o vakitler buraya takılmışlar ve bu sahnenin kesilmesini aksi haldi filmi gösterime sokmayacaklarını bildirmişler… (Daha sonra filmin seyrettiğimde bir kadın vücudu gibi görünen Julia’nın vücudu bana boyası dökülmüş ahşap bir ev, sair yerleri de kömürlük penceresi gibi görünmüştü… Filmi bulup izlerseniz bu kanaati paylaşacağımıza eminim.)
Nitekim denetçileri içinde münevver bir şair tanıdığım vardı ve ona romandan, anlattıklarından bahsettim de film festivalde gösterilebildi…

Bu hatırayı şu sebeple anlattım: Nymphomaniac: Vol. I ve Vol. II filmlerinin yasaklanması da aynı pencereden kaynaklanıyor…

Filmi uzun uzun anlatacak, eleştirecek değilim ama şu kadarını söyleyelim: Filmin iki katmanı var: Birincisi hard porno görseller, ikincisi bana göre Batı uygarlığının bütün bitik yönlerini cerahatli bir yara gibi ortaya döken metin…

Şunu alenen iddia ediyorum: Türkiye’de bu film ticari gösterime girdiğinde, velev sadece üniversite bitirmiş kişiler seyretsinler, yüzde 99’u filmin metninde anlatılanları anlayamaz! Çünkü bu filmin alt metnini anlayabilmek için en azından Nietzche’nin Decal ve Böyle Buyurdu Zerdüşt gibi kitaplarını okumuş olmak (felsefe bilmek) gerek. Dinler tarihini bilmek gerek. Mitoloji bilmek gerek. Sayı gizemciliğini bilmek gerek (filmin başında ve sonunda dev rakamlar olarak perdeye yansıyan 3+5=8’in ne manaya geldiğini nasıl çözecek ki başka?).

Batu Musikisini bilmek gerek. Hristiyan softalığı veya gericiliğini en azından Umberto Eco'dan okumuş olmak veya bir başka şekilde bilmek gerek. Serbestlikle özgürlüğü birbirine karıştıran batı insanının erkek ve kadınlarının bu serbestlik içinde ne kadar boğulduklarını bilemese de hissetmek gerek… Nihayet sinemayı sadece izlemek-seyretmek değil okumayı da bilmek gerek (edebiyatta mecaz ve diğer sanatları bilmeden nasıl bir şiiri, musanna bir yazıyı çözemiyorsak, bir filmde de metafor çözümlemeleri yapmadan onu anlamak gayrı kabildir).

Şimdi gelelim sansür konusuna
Şu anda film denetleme alt kurulunun elinde bulunan film denetleme kriterlerine bir katkı yapacağımı umarak teklifler getiriyorum.

1.   Film izleme yaşının üst sınırı 18+ ‘dan 21+’ya çıkartılmalıdır.
2 Bir filmi yasaklamak yerine onun daha yüksek fiyat biletlerle gösterime girmesini     
        sağlayacak madde konmalıdır.
3.   Bir filmi yasaklamak yerine gösterim saatlerine sınır getirilmelidir. 21:00 ve 24:00 
        saatlerinde gösterilebilir, gibi.
Bu üç madde bir yönetmelikle film denetleme için resmileştirilirse, komisyonların eli de rahatlayacaktır.


Viewing all 176 articles
Browse latest View live